Camiler ve Din Görevlileri Haftasının açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, bazı din adamları ve görevlileri tarafından fiziksel ve cinsel saldırıya maruz kalan çocukların tarafında olmak yerine, suçu “gayrimeşru ilişkilere” ve sapkınlıkları teşhir eden medyaya atarak, fail konumundaki tarikatları savunmayı tercih etti.

Erbaş’ın açıklaması şöyle: “Gayrimeşru ilişkileri sıradanlaştıran, şiddeti ve istismarı teşvik eden yayınlar yapmak milletimize, medeniyetimize, nesillerimize ve geleceğimize karşı işlenen büyük bir suçtur, pervasızlıktır. Bu anlamda şunu özellikle vurgulamak istiyorum, asırlardan beri doğru dini bilgi ve yöntemle hizmet eden, Kur’an-sünnet çizgisinden ayrılmayan, hayır hasenat yapan, garip gurebaya yardım eli uzatan, vatana-millete hizmet eden nice insanın yetişmesine katkıda bulunan örnek ve önder şahsiyetler, gruplar, STK’lar, irfan mektepleri asla zan ve töhmet altında bırakılmamalıdır.” Dinci yapıların içinde yaşanan ahlaksızlıkları eleştirmek yerine kendi düşünce ve yaşam tarzına uymadığı için ahlak dışı saydığı televizyon dizilerini topa tutan Erbaş, yüzlerce yıldır yapılan kronik bir hatayı da tekrarlayarak, kamuoyunda adı çıkan bazı din adamlarının gerçekleştirdiği sapkın eylemlerin, “dinin özünü ve genelini yansıtmadığını” belirtti.

Oysa yaşananlar, Erbaş’ın açıklamasının aksine, bu olayların geneli yansıtacak kadar çok olduğunu, hatta devlet ve resmi din kurumları tarafından desteklendiğini gözler önüne seriyor: Geçtiğimiz haftalarda 12 yaşındaki kız çocuğunu taciz eden Uşşaki Tarikatı lideri Fatih Nurullah’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil hükümetin en üst yetkilileriyle açılışlara katıldığı görüntüler ortaya çıkmıştı. Fatih Nurullah, ortaya çıkan ses kaydında, olayın üstünü örtmek istediğini ve olay duyulursa, Erbaş’ın da dediği gibi “cemaatlerin töhmet altında kalacağını” söylemişti. Diyanete bağlı Elbistan’daki Kuran kursunda çocuklara fiziksel ve cinsel şiddet uygulanması bu olayların sadece dini cemaatlerin içinde değil, devletin resmi kurumlarında da yaşandığını kamuoyuna göstermişti. Son olarak RTÜK’ün çok eşlilik, nikahlı eşlere yönelik şiddet ve tecavüz içeren dizileri ve “reality show” programlarını görmezden gelip, senaryosunda nikahsız ilişkileri ön plana çıkan dizilere ceza vermesi de ayrıca tepki çekmişti.

Tüm bu yaşananları göz önüne alarak Ali Erbaş’ın açıklamasını samimiyetsiz buluyor; Diyanet’in, kendi bünyesinde bulunan kurumları ve kanatları altına almayı seçtiği dini yapılanmaları bile denetlemekten aciz olduğunu görüyoruz. Erbaş’ın “töhmet altında bırakılmaması” gerektiğini söylediği birçok dini dernek ve tarikatın hükümet tarafından destekleniyor olması, bu şiddet ve taciz vakalarının önüne geçebileceğini, ama “dinin bekası” uğruna geçilmediğini ortaya koyuyor.