Pride Ayı’nın sona ermesiyle birlikte, dini muhafazakarlık ve ilericilik hakkında rahatsız edici gerçeklerle yüzleşiyoruz.

Müslüman-Amerikalı ebeveynler okullardaki “LGBT kapsayıcı” materyallere karşı çıkarken ve çoğunluğu Müslüman olan Hamtramck, Michigan konseyinin yakın zamanda kamu binalarında LGBT Onur Bayrağı’nın sergilenmesini yasaklamasının ardından, liberaller, yıllar boyunca destekledikleri bir azınlık grubunun Pride’a karşı çıkış sergilemesi karşısında “ihanete uğramışlık hissi” yaşıyor.

Ama bu nasıl şaşırtıcı olabilir?

Yıllardır, İslam’ın ilerici eleştirmenleri İslami değerler ile eşitlikçi, liberal değerler arasındaki çatışmaya dikkat çekiyor – ancak sözlerimiz sağır kulaklara gitmiş gibi görünüyor. Terörle Mücadele ve ardından gelen yabancı düşmanlığı, Sol ile Müslümanlar arasında, farklı düşüncelerine rağmen sadece birkaç ortak nokta üzerinden kurulmuş rahatsız bir birliğin oluşmasına yol açtı.

Şimdi terör olayları başlıklarda daha az yer alırken, bu ortaklık çözülmeye başladı. Belki de şimdi bazı rahatsız edici gerçeklerle yüzleşme zamanıdır.

Rahatsız Edici Gerçek 1: Tüm İbrahimî inançlar gibi, İslam’ın da güçlü bir sosyal muhafazakarlık unsuru vardır.

Buna dair en açık örneklerden biri, Kuran’ın sıkça alıntılanan “eşe vurma ayeti” 4:34’te bulunur. Ayet, kadınları erkeklere bağlı olarak betimler ve erkeklere “itaatsiz” davranışları gerektiğinde şiddetle düzeltme yetkisi verir:

“Erkekler, kadınlar üzerinde koruyucudur; çünkü Allah, birini diğerine üstün kılmıştır ve erkekler kendi mallarından harcamaktadır. Salih kadınlar itaatkârdır ve kocaları olmadığı zaman Allah’ın koruması altında olanları korurlar. Kadınlardan korktuğunuz itaatsizlik sebebiyle öğüt verin, yataklarını ayırın ve onlara hafifçe vurun. Eğer itaat ederlerse, aleyhlerine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, yücedir, büyüktür.” 

Bu ataerkil toplumsal cinsiyet ve cinsel normlar, İslami yazılarda sürekli olarak yer alır. Kadının özgürlüğünü kocasına tabi kılan hadisler, İslam’ın her büyük mezhebinde bulunur.

Dolayısıyla, bu dinin LGBT haklarına karşı düşmanca olması da şaşırtıcı olmamalı. Makul bir yorumla, Kuran’ın eşcinselliği yasakladığı açıktır. Bazı hadisler, eşcinselliğin ölümle cezalandırılması gerektiğini açıkça belirtirken, aynı zamanda “kadınsı erkekler”i (ve dolayısıyla “erkek gibi davranan kadınlar”ı) da kınar.

Bütün İbrahimî dinlerin metinlerinde bu tür hoşgörüsüz ayetler bulunurken, pek çok modern Hristiyan ve Yahudi mezhebi, bu satırların alegorik yorumlarını kabul etme konusunda istekli olmuş – anlamlarını yumuşatarak, kadınları eşit kabul ederek ve hatta bazen LGBT cemaatini açıkça kabul ederek. Öte yandan, İslam, değişime özellikle hoşgörüsüz olduğunu kanıtlamıştır – bu durum, yüzlerce İslam alimi tarafından imzalanan ve geçen ay yayınlanan bir mektupta açıklanmaktadır:

“…vahiyde açıkça belirtilen, İslam’ın zorunlu unsurları olarak bilinen ve yetkin alimlerce oybirliği ile kabul edilen bazı prensipler, değişmez kabul edilir ve hiçbir kişi veya kuruluş tarafından, en yüksek dini otoriteler de dahil olmak üzere, revize edilemez. Allah şöyle buyurur: ‘Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir’ (Kuran, al-An‘ām: 115).”

Bu inançların, giderek LGBT hakları üzerine odaklanan bir kamuoyu tartışmasında ortaya çıkması sadece şaşırtıcı değil, kaçınılmazdı.

Rahatsız Edici Gerçek 2: Sol, Müslüman inançların gerçekliğini kasıtlı olarak küçümsemiş, bu yüzden liberalleşmeleri için onlara hiçbir neden vermemiştir.

Bu, Sol’un “marjinalleştirilmiş” olanları koruma kararlılığından kaynaklanmaktadır: Müslümanlar Batı’da azınlık bir grup ve gerçek bir ayrımcılık ve önyargıya maruzdurlar. İslam doktrininin gerici doğasına dikkat çekme çabaları tehlikeli kabul edildi – körüklemek için potansiyel bir kıvılcım.

Ancak, Müslümanları önyargıdan koruma çabası, liberal olmayan uygulamaları mazur görmeye (hatta savunmaya) yol açmaktadır. İlerici yayınlar, türbanı kadın baskısının bir sembolü olarak değil, “stil ve güç”ün bir sembolü olarak sunan sesleri memnuniyetle yükseltir. 2022 tarihli Avrupa Irkçılığa Karşı Ağ raporu, türban hakkındaki tartışmasında, “Müslüman kadınların ‘özgürleşmek’ için türbanlarını çıkarması yönündeki baskı, sömürge kökenli olup, kadının bedeninin kendisine ait olmadığını ve kamusal alanda ‘kabul’ görmek için dışarıdan onay gerektiğini ima eder” şeklinde bir ifade öne sürüyor.

Bu çelişkiler, belki de Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in 2019 Christchurch cami saldırısına verdiği tepkiyle en iyi özetleniyor. Müslüman toplulukla dayanışma gösterisi olarak türban takan Ardern, bu iyi niyetli hareketle İslam başörtüsünün simgesini olumlu bir şey olarak pekiştirdi, kadınları boyunduruk altına alıp aşağılayan bir edep kültürünün tezahürü olarak değil.

Özür dileriz, bu ilerici eğilim İslam muhafazakarlığına serbest geçiş vermekle kalmaz, aynı zamanda bu konuda tamamen sessiz kalmaktadır. Salman Rushdie’nin ifade özgürlüğünü savunma veya Pulse gece kulübü saldırısının kurbanlarını anma konusunda çabuk harekete geçen birçok popüler sol kanat figürü, bu şiddetin arkasındaki ideolojik ve teolojik temellerle yüzleşmeye pek istekli olmamıştır.

İlericiler, İslam’ı şımartmayı seçti – Müslüman muhafazakarlık üzerine tartışmayı başlamadan önce bastırdı.

Ancak, aynı şekilde, “tartışma” modern ilericilerin sıkça başvurduğu bir yöntem değildir. İlerici sosyal-adalet savaşçıları, “problemli” olarak adlandırılanların daha fazla marjinalleşmesini önlemek amacıyla tartışmayı reddeder. Kafa karıştırıcı bir şekilde, kendileri için özgür bir tartışma platformu talep ederken, muhalefetin görüşlerini bastırmayı ve sessizleştirmeyi sıkça tercih ederler.

Bu yüzden, Hamtramck ve diğer yerlerde ortaya çıkan İslami muhafazakarlık, liberalizmin ilkeleriyle çatışıyor – ve solun yıllardır neredeyse hiç eleştirmek istemediği bir konudur. İslam, hoşgörüsüz öğretileri inkar etmeden veya reform geçirmeden, liberalizmin umutsuzca tuttuğu iki yüzlülüğün içine yerleştirildi.

Liberallerin, Müslüman toplulukların gerçeklerine dürüst ve açık bir şekilde bakma ve İslam’ı liberal değerlerle uyumlu hale getirmek için uyandırıcı bir çağrıda bulunma zamanı geldi.

Rahatsız Edici Gerçek 3: Modern ilericilik, ikna etmeyi bırakmış ve sosyal zorlamayı tercih etmiştir. Anlaşmazlıkları tartışma yoluyla açığa vurmak ve başkalarını argümanlarının değerini görmeye teşvik etmek yerine, Sol’un birçok üyesi, aksine, anlaşmazlık içinde oldukları kişileri “nefret dolu” olarak nitelendirmeyi tercih ediyor. Bu, Müttefik grupların, Sol’un önemli bir konuda uzlaşıya uymaması durumunda çatışma yaratır, bu, Onur (Pride) ve İslam’ın çatışmasında açıktır.

Montgomery County Konsey Üyesi Kristin Mink, okul müfredatına Onur (Pride) materyallerinin dahil edilmesine karşı çıkan Müslüman ebeveynlerle ilgili olarak, ebeveynleri “dolaylı yoldan ayrımcı” olarak suçlama girişiminde bulundu. Mink, yakın zamanda gerçekleşen bir okul yönetim kurulu toplantısında, “Bu konu, ne yazık ki bazı Müslüman aileleri, hepsi değil tabii ki, beyaz üstünlük yanlıları ve açık ayrımcılarla aynı tarafta buluşturuyor” dedi.

Ancak, dünya “beyaz üstünlük yanlıları” ve “ırkçılık karşıtları” ya da bu vesileyle “iyi adamlar” ve “kötü adamlar” olarak bölünmüş değildir. Müslümanların yanlış yoldaşlarla “ilişki kurup kurmadığı”, tartışmanın kendisiyle alakasız olmalıdır – ancak Konsey üyesi, sosyal damgalamanın uzun zamandır ilerici bir yöntem olması nedeniyle bu noktaya kayıtsız kalamadı. En kötüsü, bu, (zaten zor olan) hoşgörülü tartışma ve ikna çalışmasını imkansız kılar. Neden düzeltilemez olanlarla tartışasınız? İyi bir insan, argümanın gücünden, daha iyi meleklerine hitap etmekten etkilenebilir. Ancak kötü bir insan utandırılmalı, platformdan indirilmeli, zorlanmalıdır.

Açıkça katılmayı reddetmek ve İslam’ın sosyal muhafazakarlığı hakkında dürüst olmamak, mevcut duruma yol açmıştır. Elbette, bu rahatsız edici gerçekleri kabul ettikten sonra, şu soru ortaya çıkıyor: şimdi bunlarla nasıl başa çıkmalıyız?

Her ne şekilde gelişirse gelişsin, bu dertten kurtulmanın yolu, ilericilerin ve solcuların kendileri ve Müslüman müttefikleriyle dürüst olmaya başlamasından geçer; “nefret dolu” ve “önyargılı” gibi basit etiketleri bırakarak, dini muhafazakarlık ve LGBT hakları hakkında açık bir diyalog başlatmak. Birçok Müslüman, aileleri için en iyisini isteyen iyi insanlardır – tıpkı birçok ilerici gibi. Eğer başka bir şey değilse, bu, günümüzde neredeyse duyulmamış bir şey için bir başlangıç noktası olabilir: gerçekten dürüst bir tartışma.

Haberin Kaynağı