Humanists International’ın 2022 sonunda çıkan ve seçilen kimi ülkelerin değerlendirildiği raporunda Türkiye de yerini aldı. Anayasa ve Hükûmet başlığında ülkemiz, “sistemsel ayrımcılığın” olduğu sınıfta; Eğitim ve Çocuk Hakları, Toplum ve Kamu, İfade Özgürlüğü ve İnsani Değerler başlıkları ve genel puanlamada “ağır/ciddi ayrımcılığın” olduğu ülkeler sınıfında yer aldı.

Türkiye nüfusunun %5 kadarının kendini ateist ya da inançsız olarak tarif ettiği belirtilen raporda, gençlerin isteseler bile kendilerini bu şekilde tanımlayamadıklarının çok daha olası olduğu yorumu yapılıyor. Nüfusa dair bu bilgilerin ardından Atatürk’ün yaptığı laiklik tarifi ve uygulamalarının, İslamcı AKP hükûmeti ile Cumhurbaşkanı Erdoğan nedeniyle ciddi baskı altında olduğu tespitinde bulunulurken bu aktörlerin, uzun zamandır korunagelmiş laiklik ilkesine devamlı olarak saldırdığına ve toplumun İslamileştirilmesine yönelik kesintisiz gayretine de dikkat çekiliyor.

Anayasa ve Hükûmet başlığı altında seküler Türkler ve Sünni olmayan Müslümanların belli bir siyasi ideolojiyi ve Sünni Müslümanlığın Hanefi mezhebini benimsemek zorunda bırakıldıklarını hissettikleri aktarılıyor. Devletin dinî hizmetler (din görevlilerinin maaşlarının ödenmesi, İslami ibadethanelerin inşası ve hac faaliyetlerinin yürütülmesi) için ayırdığı ciddi miktardaki maddi kaynağa dikkat çekiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığının, Cumhurbaşkanı’nın “dindar nesil yetiştirme” projesini resmî biçimde benimsediğinin, ateistler ve özgür düşünceli gruplara yönelik zehir zemberek açıklamaların inanç özgürlüğünü zedelediğinin altı çiziliyor. 1934’ten bu yana müze olarak korunan Ayasofya’nın tamamının 2020’de ibadete açılması da vurgulanıyor. Yine bu başlığın son kısmında, Covid-19 kapanmaları döneminde, bir cuma namazı ertesinde Diyanet İşleri Başkanının, virüsün eş cinsel yurttaşlar ve evlilik dışı ilişkiler yüzünden yayıldığı imasında bulunması olayı hatırlatılıyor.

Eğitim ve Çocuk Hakları başlığı zorunlu din dersini irdeliyor, dersin içeriğinde Sünni Müslümanlığın Hanefi mezhebinin pratiklerinin baskın olduğu tespiti yapılıp ders kitabının Müslüman bir bakış açısıyla diğer inançları incelediği, diğer inanç sistemleri hakkında genelleme ve küçük düşürücü ifadelerin kullanıldığı bildiriliyor. 2015 tarihli ABD Uluslararası İnanç Özgürlüğü Komisyonu raporuna atıfta bulunularak ateizmin, satanizm riskiyle ilişkili açıklanarak inançsız bireylere karşı tehlikeli bir görüş aşılandığı yorumu yapılıyor. 2016’dan sonra, Milli Eğitim Bakanının ders kitaplarındaki içeriği daha çok Sünni Müslüman ögelerle donattığı ve yeni “seçmeli din dersleri” eklediği açıklanırken tüm bu uygulamaların laik eğitimin altını daha da oyduğu eleştirisi yapılıyor. 2017’de müfredattan evrim kuramının çıkarılması hatırlatılıp AKP hükûmetinin bu adımı, eğitimin laik niteliğini aşındırma atılan son adım olarak değerlendiriliyor. Tüm bunlara rağmen görüşülen öğretmenlerin yarısına yakınının, öğrencilerin kendilerini gittikçe artan biçimde ateist, deist, feminist olarak tanımladıklarını ve İslam’ın okullarda öğretilen formuna karşı çıktıklarını ifade ettiği belirtiliyor. Nihayet Covid-19 döneminde sürdürülen uzaktan eğitim kapsamında MEB’in resmî kanalında, ateizmin insan doğasına aykırı olduğunun iddia edilmesine dikkat çekiliyor.

Toplum ve Kamu başlığında KONDA anketine atıfla son on yılda ateist ve inançsız yurttaşların sayısının ikiye katlandığına, bu kesimin nüfusa oranının %5’e ulaştığı ve 30 yaş altı nüfusta bu oranın daha da arttığına değiniliyor. 2017’den bu yana resmî din görevlilerine nikâh kıyma yetkisinin verilmesiyle çocuk evliliklerinin artabileceği uyarısı yapılıyor. 2021’de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin de irdelendiği raporda, İletişim Başkanlığının konuya dair yaptığı açıklamada sözleşmenin “eş cinselliği normalleştirmek” isteyen gruplarca gasp edildiği ve bunun Türkiye’nin toplum ve aile değerleriyle bağdaşmadığı iddiası hatırlatılıyor. 26 Haziran 2022’de yapılmak istenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün zor kullanılarak bastırıldığı ve 300’den fazla göstericinin gözaltına alındığı, Beyoğlu ve Kadıköy Kaymakamlıklarının etkinliklere yasak getirdiği hatırlatılırken gerekçenin “toplumsal hassasiyetler nedeniyle kamusal huzursuzluk yaratabileceği” olmasına dikkat çekiliyor.

Son başlık olan İfade Özgürlüğü ve İnsani Değerler’de, anayasal olarak güvence altına alınan ifade özgürlüğünün fiilî olarak işlemediğinin altı çiziliyor. TRT’nin Sünni İslam propagandası, tarafsızlığın dikkate alınmaması şeklinde yorumlanırken benzer durumun hükûmet taraftarı özel kanallarda da söz konusu olduğu yorumu yapılıyor. Türkiye Ateizm Derneğinin 2014’te kuruluşundan bu yana; dernek çalışanlarının ölüm tehditleri aldığı, 2015’te derneğe ait internet sayfasının “kamu düzenini bozmak” suçlamasıyla Türk Ceza Kanunu 216/3’e göre yasaklandığı hatırlatılıyor. TCK’nin ilgili maddesinin bir bakıma “dine hakaret” yasası olarak işletildiği yorumunda bulunuluyor.