Cumhuriyet’in haberine göre, Genç Memur-Sen Başkanı Mesut Emre Balcı yaptığı açıklamada “Bu topraklarda gözlerini açamayan teröristler neden sizin ülkenizi seçiyorlar? Burada kendisine alan bulamayan terör seviciler neden sizin topraklarınıza koşuyorlar? Yoksa sizin onlarla bir ortaklığınız mı var, yoksa onlardan korkunuz mu var? Bu vesileyle tekrar Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde İsveç makamlarınca yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yakma girişimize izin verilmesini lanetliyoruz, şiddetle kınıyoruz.” dedi. 

Balcı, “Kutsal olana saldırmanın hiçbir şekilde düşünce ve ifade özgürlüğü kisvesiyle örtülemeyeceğini, aksine bunun bir nefret suçu olduğunu biliyoruz. Ancak her nedense Müslümanların kutsalı söz konusu olduğunda bütün dünyanın, bilhassa Batı’nın nasıl üç maymunu oynadığını da görüyoruz. Geldiğimiz aşamada İsveç’in Müslümanların en büyük kutsalı olan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılacak bir saldırıya izin vermesiyle suçu himaye ettiğine de tanıklık ediyoruz. Biz Müslüman gençler olarak bu tanıklığın gereğini yerine getirmek suretiyle, nereden ve kimden geldiği fark etmeksizin Kur’an-ı Kerim’e yapılacak her türlü saldırıya karşı mücadele edeceğiz.” diyerek protesto açıklamasına devam etti.

Avrupa’nın din olgusuna bakışı; reform, karşı reform, kiliseye karşı girişilen siyasal mücadele sonucu kazanılan ifade özgürlüğü, cemaatler gibi komün yapıları teşvik eden din yerine bireyin ön plana çıkması gibi pek çok gelişme ekseninde şekillenmiştir. Dolayısıyla hâlihazırda sahip olunan seküler değerler için ciddi çaba gösterilmiş, kilise otoritesiyle uzun dönem mücadele etmek gerekmiştir. Bu değerler aniden belirip zihinler ve sosyal yaşama egemen olmamıştır. Avrupa’ya giden Müslümanların bu kazanımlara tarihsel bakımdan yabancı olmaları, onların ifade özgürlüklerine bakışı Avrupa’dakinden ciddi biçimde farklılaştırmaktadır.

Kutsal olduğunu düşündükleri kitaplarının yakılmasına sert tepki göstererek kınayan Müslümanların, tuhaf bir biçimde Sivas ve Çorum Katliamlarına yahut şeriatla yönetilen ülkelerdeki insanların seküler pratikler yüzünden maruz kaldıkları baskı ve şiddete karşı durduklarını pek duyamadık. İslam inancına sahip olmayan kimseler veya İslamî yaşayış tarzını benimsemeyen kişilere her türlü hakareti, baskı ve şiddeti hak gören Müslümanların böyle anlarda, kendilerinden olmayanlarla beraber yaşama arzusunu -buna inanmak istesek de- gösterdiklerini görememekteyiz. Düşünceyi ifade özgürlüğü; kimi, ne şekilde rahatsız ederse etsin anayasal haktır ve yurttaşlar bu haklardan mahrum edilemezler. Düşüncenin, düşündüğünü ifade etmenin bu kadar kolayca nefret söylemi olarak nitelendirildiği ülkemizde kadına şiddet, LGBTİ+ düşmanlığı, etnik ve dinsel azınlıklara yönelik ötekileştirme için benzer hassasiyetin duyulmadığını üzülerek bildiriyoruz. Ateizm Derneği olarak “İfade özgürlüğünün sınırları bir grubun tekelinde olamaz, bu sınırı hukuk en geniş biçimde çizmelidir. Aksi herhangi bir yorumun demokrasiyle bağdaşacağına inanmak çok güç olacaktır.” diyoruz.