Gerçek Gündem’in haberine göre Filiz Gazi, birkaç hafta boyunca katıldığı tarikat sohbetlerini ve buna dair deneyimlerini aktardı. Gazi, tarikatın pratiklerinden bir kısmını şu şekilde ifade ediyor: “Çarşaflı yüzlerce her yaştan kadın ve çocukların olduğu kalabalık arasındayım. 09.30’da başlayan sohbete gelen kadınlar Fatih Çarşamba’da bulunan Yavuz Sultan Selim Camii’nde toplanıyorlar. 

Üç hafta boyunca İsmailağa Cemaati’nin her pazartesi, mutat bir şekilde kadınlara verdiği üç saate yakın süren sohbetlere başım örtülü bir şekilde katıldım. İlk hafta şaşkınlık vardı, ikinci ve üçüncü hafta ise nispeten daha rahattım.

Küçük çocukların bile çarşaf giydirildiği cemaatin içinde çok sayıda genç kadın var. Bunun nedeni cemaatin Türkiye’deki müfredat programına karşı olması, çocuklar resmi olmayan kurslarda sadece şeriata içkin dinî dersler görüyorlar. 13-17 yaş aralığındaki gençlerin bir kısmı araçlarla camiye getiriliyor. Saat 10.00’a doğru ayak basmaya yer kalmayan camideki kadınlar simsiyah bir denizi andırıyor.”

Küçük çocukları bazı evlerde aileleri yanlarında olmadan eğiten, başında bulunan sorumlu hocalara cemaatin karar verdiği, gülmenin hiç de makbul görülmediği ve yedi yaşındaki çocukların dahi başlarının kapatılmasının istendiği bu cemaatte uzun süredir laik devlet eğitimine karşı duruş söz konusu olduğu açıktan belirtiliyordu.

AKP hükûmetleri döneminde kontrolsüzce artan cemaat yapılanmaları, cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar güçlenmiştir. Devletin denetimine hiçbir biçimde tabi tutulmadığı anlaşılan İsmailağa Cemaati, zararlı pek çok yapıdan sadece biridir. 

Laik eğitime karşı çıkarak anayasayı hedef alan ve pedagojik bakımdan hiçbir yeterliliği olmayan kişilerin “hoca” sıfatıyla çocuklara dinî eğitim sunmasına izin verilmesi, rejim karşıtlığının palazlanmasına göz yummak ve çocuk istismarına kapı açmaktır. Denetlenen kurumlarda bile çocuklara cinsel istismar vakalarının çoğaldığı ülkemizde, denetlenmeyen ev ve eğitim yerlerine çocukları göndermek, onları istismardan korumak değil yalnızlığa terk etmektir. 

“Eğitim” bahanesiyle, soyut düşünme becerisi gelişmemiş çocukları bu tür denetlenmeyen yapıların kurumlarına göndermenin neticesi, çocukların geleceğinin çalınmasıdır. Çaresiz, yoksul ailelerin; zaten yararlanıyor olmaları gereken kamusal hizmetleri cemaatlerden beklemeye mahkûm edilmesi, ikinci bir 15 Temmuz’a kapı aralamaktır. Bu yapılardan çıkan çocukların demokratik, çoğulcu bir sistemde yönetim ve toplumsal yaşama etkin biçimde katılan yurttaşlar olması beklenecek şey değildir. Bu durum, kırılgan demokrasimizin altının daha da oyulmasıyla sonuçlanacak gibi görünmektedir. Empati yeteneği yerine, kendinden olmayanı yanlış/kâfir olarak niteleyen ve nefrete şartlanan bu bireyler, toplumsal barış için tehdit niteliği taşımaktadır.

Cumhuriyetin kendine yeten, etkin yurttaşlar yaratma idealiyle taban tabana zıt, Taliban karanlığından başka bir şey vadetmeyen bu hukuk dışı yapılar, demokratik yönetim biçiminin var olabilmesi ve ilerleyebilmesi için temel becerilerle donatılmış yurttaşlar yaratmaya destek değil köstek olmaktadır. Bu anlamda toplumsal barışın korunabilmesi, badireler atlatmış demokrasimizin var olmaya devam edebilmesi için dezavantajlı ailelerin, ihtiyaç duyduğu kamusal hizmetleri kaliteli biçimde ve ücretsiz olarak alması, laik ve bilimsel eğitime alternatif hiçbir eğitim biçimine izin verilmemesi ve nihayet cemaat ve tarikatların ciddi biçimde denetlenmesine ihtiyaç vardır.