soL’un haberine göre 2011’de adı değiştirilerek “kadın” ibaresi kaldırılan Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı el ele verip 4-6 yaş arası çocukların Diyanet kurslarına gönderilmesini teşvik etmek üzere bir çalışmaya imza attı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hâlihazırda sosyal yardımda bulunulan ailelere 4-6 yaş aralığındaki çocuklarını Diyanet kurslarına göndermeleri karşılığında ayrıca nakdî destek sağlanacağını “Diyanet İşleri Başkanımız Sn. Ali Erbaş ile sosyal yardım faydalanıcısı hanelerde bulunan çocuklarımıza yönelik iş birliği protokolü imzaladık. Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı kurslarda eğitim alan 4-6 yaş arası çocukların ihtiyaçları için nakdi destek sağlayacağız.” şeklindeki açıklamasıyla duyurdu.

soL’un konuyla alakalı olarak fikrine danıştığı Uzman Doktor Psikiyatrist Deniz Arık Binbay “Öncelikle çocukların gelişim düzeyi ele alındığı takdirde din eğitiminin okul öncesi dönemde kesinlikle verilmemesi gerektiğini peşinen söylemeliyim. Çünkü çocuk zihni erişkininkinden çok açıdan farklıdır. Örneğin 10-12 yaşına kadar soyut düşünceleri kavrayamazlar, somut ve büyüsel düşünürler, düşüncelerini gerçekleşmiş gibi algılarlar.” açıklamasında bulundu. Söz konusu eğitimin sakıncalarına da değinen Binbay “Ruhsal ve fiziksel olarak bir erişkin gücünde ve deneyiminde olmadıklarından, kendilerini doğal olarak güçsüz ve güvensiz hissederler. Korkmaya eğilimlidirler. Dinî öğretilerdeki gözle görülemeyen soyut kavramlar; günah, cehennem, cin çarpması, doğaüstü güçler gibi belirsiz korku temalı anlatılar çocuklarda belirsizlik ve korku duygusunu şiddetlendirir ve kendilerini yalnız ve güvensiz hissettirir. Takıntıların, hatta takıntı hastalığının (OKB) ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Yaşından önce bu tür bilgilere maruz kalan çocukların çevrelerinde onları anlayacak, yatıştıracak kimse yoksa, özellikle söze de dökemezlerse uykuları bozulabilir, aşırı kaygı hissedebilirler, kendi bedenleriyle, (özellikle cinsel organlarıyla) bağlantıları bozulabilir. Kendilerini, kirli, suçlu, kötü hissedebilirler. Böylece girişkenlik ve sorgulama azalır, eylemsizlik artar.” ifadelerini kullandı.

Laik, bilimsel ve parasız eğitim vermesi beklenen sosyal devletin bir inancı teşvik etmek üzere, soyut düşünme becerileri henüz gelişmemiş çocukları dinî dogmalara dayalı bir eğitimden geçirmesi laiklik ilkesine aykırıdır. Ayrıca yaşanan bu gelişmenin pedagojik pek çok potansiyel sakıncası bulunduğu da ortadadır. Yoksulluğun günden güne yaygınlaşarak derinleştiği ülkemizde, sosyal yardım alan ailelerin savunmasızlığından yararlanıp onların ihtiyaç duydukları ve aslında “sosyal hak” olarak değerlendirilmesi gereken yardımların kesilmesine dair bir endişe yaratma potansiyeli de bulunan bu gelişmeyi şiddetle kınıyoruz. Laik, bilimsel, parasız ve kaliteli bir eğitimin anayasal hak olduğunu hatırlatıyoruz.