Üniversite yerleştirmelerinin açıklanmasıyla beraber öğrencilerin kentlerde yurt ve ev arama telaşı da başladı. En son %176 olan enflasyon ve 20 TL’ye doğru giden Avro ve Dolar kuru derken geçim sıkıntısı milyonlarca insanın yaşam kalitesini büyük ölçüde düşürdü, düşürmeye de devam ediyor. Bu durum aynı zamanda zaten barınamadığını söyleyen üniversitelilerin, yurtları zorunlu olarak tercih etmesi anlamına geliyor. “Vakıf” olarak adlandırılan tarikat / cemaatlerin yahut İslamcı kimi kuruluşların yurtları da özel öğrenci yurtlarına kıyasla -nasılsa- daha uygun fiyatlı olduğundan pek çok aile için öncelik arz ediyor. 

Yenişafak’ın haberinde aktarıldığına göre ÖNDER İmam Hatipliler Derneği, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı yurtları ₺2.500’den ₺4.000’e kadar değişen ücretleri ve diğer yurtlara kıyasla pek çok ayrı imkânı barındırmasıyla öğrencilerin gözünde daha tercih edilebilir hâle geliyor. 

Buradaki tehlike, bu oluşumların onca imkân ve uygun fiyatı sunmaya nasıl muktedir olduğunun bilinmemesi ve tüm bunların karşılığında öğrencilerden talep edecekleri bağlılığın niteliğidir. Dinî yapılanmaların bu yolla ülkenin siyasal yaşamında yüksek ve tehlikeli ölçüde güce ulaştıklarını yaşayarak gördük. Atlattığımız toplumsal travmaların derin izlerine rağmen öğrencilerin bu tür tuzakların içine çekilmesine izin verilmesi; Anayasa’da tayin edildiği üzere sosyal olması gereken devletin, her nedense yurttaşlara barınma imkânı sunmamasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada yöneticilere sosyal bir devlet olduğumuzu hatırlatır; öğrencileri, içine çekilmek istendikleri bu tuzaklardan uzak tutmanın aslî görevleri olduğunu bildiririz.