AKP’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir Diyanet Akademisi kurulması için verdiği kanun teklifi, Meclis’te yapılan sözde tartışmaların ardından 278 kabul, 10 çekimser, 0 ret oyuyla TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

Peki yasa tam olarak ne anlama geliyor? Yayımlanan kanun metnine göre Diyanet Akademisi, “Başkanlığın Din Hizmetleri Sınıfına ait pozisyonlarına atanacak aday din görevlilerinin mesleki eğitimi ile hizmet içi eğitim faaliyetlerini ve yurt dışından gelen mahallî din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerini” yürütecek. Bu yasayla yaratılan Diyanet Akademisi Başkanlığı kadrosuna atanan kişi, DİB Başkan Yardımcısı kadar maaş alacak. Akademiye kabul edilecek adayların 6 ay ilâ 3 yıl eğitim alması öngörülüyor. Konu din olunca gösterilen bu ihtimamın arkasında, yükseköğretim kurumlarındaki din eğitimini yeterli bulmayan AKP’li vekiller var. Yasaya göre Diyanet Akademisi’nin, hâlihazırda var olan birkaç yüksek ihtisas merkezinin birleştirilmesiyle oluşturulması planlanıyor. Hayli kuşatıcı olması öngörülen akademi, “MEB, YÖK, üniversiteler, dinî eğitim veren yükseköğretim kurumları, müftülükler, görevin gerektirdiği diğer ulusal ve uluslararası kurum, kuruluş, kurullarla iş birliği, ortak çalışma, mesleki ve bilimsel araştırmalar, eğitim programları yapmak, geliştirmek; danışma kurulları, komisyonlar kurmak” gibi görev ve yetkilerle donatılacak. Böylesine geniş yetkilerle donatılan akademide eğitim gören erkek adaylarsa askerlikten muaf tutulacak. SOL Haber’den Kadir Sev’in dikkat çektiği noktaysa çok daha can alıcı: Kamuoyunda oluşan yanlış algının aksine bu yasayla Diyanet Akademisi kurulmuş olmadı; yasanın 7/A Maddesi’nde belirtildiği üzere asıl kuruluşu yönetmelikle olacak ve maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar da yönetmelikle düzenlenecek. 

Cumhuriyet gazetesinden Zülal Kalkandelen’in de ifade ettiği gibi, bu ve benzeri girişimler Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu fiilen ortadan kaldırıp medrese sistemini hortlatmak amacıyla yapılıyor. Yazısında, “100’ü aşkın ilahiyat fakültesi yetmedi mi?” diye soran ve kadro bekleyen onca öğretmen varken din görevlileri için açılacak kadrolara isyan eden Kalkandelen, “Dekan olduğum 2011’de 22 ilahiyat fakültesi varken sekiz yıl sonra bu sayı 105’e çıktı,” diyen Ali Erbaş’ın sözlerine atıf yapıyor. Haklı bir endişeyi de dile getiren Kalkandelen, hâlihazırda 130 binden fazla personeli olan DİB’in bir de bu akademi için açacağı sözleşmeli personel ve memur kadrolarıyla âdeta bir ordu gibi hareket edeceğini söylüyor. 

Bilimsel ve laik eğitim hakkının acilen tesis edilmesi gerekirken yurttaşları din görevlisi olmaya özendiren bu tip çarpık girişimler ne yazık ki toplum nezdinde fazla yankı uyandırmıyor. İşin vahim yanı, ülkenin kurucu partisinin de bu girişimlere sessiz kalması veya destek vermesi. Diyanet’in eğitime müdahalesi olarak yorumlanması gereken bu yasa teklifi hakkında konuşan farklı partilerden vekiller, aydınlanmanın dinî eğitimden geçtiğini düşünüyor olmalı ki, yurttaşları aydınlatma görevini yükledikleri DİB personelinin iyi yetişmiş olması üzerinde durmakla yetindiler. Kurulması planlanan akademide daha kalifiye din adamlarının yetişeceğini düşündükleri için kabul oyu vereceklerini beyan ettiler. Muhalif olması beklenen kimi vekiller, küçük yaştaki (4-6 yaş grubu) çocuklara Kuran öğreten kurs görevlilerinin asgari ücretin altında aylık aldıklarını dillendirdi, kimisi de imamlara 3600 ek gösterge verilmemesini eleştirdi.

 Korkudan makam aracı alamayanların karşısında yine korkudan laikliği savunamayan laikler(!) mi var yoksa? Biri dünyalığını (Mercedes’ini) kurtarmaya çalışırken diğeri ahretliğinin derdine mi düştü? Ortalık da kafalar da fena hâlde karışmış gibi görünüyor. Fakat kuşku götürmez bir gerçek var: AKP’ye ne 130 bin küsur personel ne de 16 milyar liralık DİB bütçesi yeterli gelecek. Yoksulluktan kırılan yurttaşlara şükür, dua ve biat etmelerini öğütleyecek din görevlilerinin iktidara sağlayacağı meşruiyet, bu gaddar sistemi yürütmeye yetmez!