Diyanet İşleri Başkanlığı, akıl ve mantıktan sürgün edilerek düştüğü kendi paralel evreninde kendi suni ve Sünni gündemini oluşturmaya devam ediyor. Ancak başkalarının hayat tarzına müdahale ederek var olabilen bu kurumun tek bir dünyevi hali var, o da yasaklar cenneti.

Siyasal İslamcıların yaptığı hukuksuzluk ve yolsuzluklar, tarikat yurtlarındaki cinsel ve fiziksel şiddet ve toplumsal yaşama ilişkin sorunlar hakkında tek kelime etmeyen (edemeyen) DİB, bazı deniz ürünleriyle ilgili tartışma yaratan bir fetva yayınladı. “Yengeç, kalamar, ıstakoz, karides, midye, kurbağa vb. gibi deniz ürünleri yenilebilir mi?” sorusuna yanıt veren DİB, bazı hadislerin yorumlarından yola çıkarak kabuklu deniz ürünlerinin “haram” olduğuna kanaat getirdi. Bu sürreal fetvanın sosyal medyada gündem olmasıyla yeniden açıklama yapma gereği duyan DİB, söz konusu cevabın yeni bir fetva olmadığını bildirdi. Kamuoyunun gündemine düşen fetvayı köşesine taşıyan Fatih Altaylı, toplumsal konulara değinmeyen Diyanet’e şu kritik soruları sordu: “Sayın Diyanet, ihaleye fesat karıştırmak, yolsuzluk yapmak, rüşvet almak, kamu malını babamızın malı gibi kullanmak, eş dost kayırmak, liyakatsiz atamalar yapmak, çoluk çocuğa cinsel taciz ve tecavüzde bulunmak, kamuya ait para ile zengin bir hayat sürmek, badeleme adı altında cinsel ilişki kurmak haram mıdır, değil midir?”

Fetvaya vatandaşlardan da tepki geldi. Cumhuriyet gazetesinin Youtube kanalı Cumhuriyet TV’nin yaptığı röportaja katılan bazı yurttaşlar, “Çalmadığın her şey helaldir”, “Asıl lazım olan şeylere açıklama yapmıyorlar da böyle gerekli gereksiz şeylere fetva veriyorlar” diyerek Diyanet’e tepki gösterdi.

Diyanet’in toplum hayatına müdahale eden bu tip fetvalarından ve AKP iktidarının teşvik edici vurdumduymazlığından yüz bulan bazı tarikatlar da, son günlerde daha görünür olmaya ve topluma daha fazla müdahale etmeye başladı. Bu tarikatlardan biri, Hayırların Fethi Derneği; yani FETÖ’yü “ılımlı İslam hareketi” olarak nitelendirip destekleyenlerin başında gelen ABD Ulusal İstihbarat Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham E. Fuller’in, “halka öğütler veren barışçı ve apolitik bir hareket” olarak değerlendirdiği tarikatın ta kendisi. Kamuoyunda “Tebliğciler” olarak bilinen ve özellikle yılbaşlarında sosyal medyada yayınladıkları videolarla gündeme gelen tarikat üyeleri, geçtiğimiz günlerde tebliğde bulunmak için bir şarap evine gitti. Mağazada çalışan bir görevliye “cehennemi” anlatan Tebliğciler, derneğin sosyal medya hesabından, tebliğ görüntüleriyle birlikte şu notu paylaştı: “Hocalarımız İstanbul’da bir şarap evini ziyaret ederek orada bulunan çalışanlara Allah c.c. emir ve yasaklarını hatırlattılar. Şarap evinde cübbeli hocalarımızı görenler şok oldu.”

Tebliğciler, bu görüntülerden birkaç gün sonra bir pavyonu ziyaret etti. Pavyon sahibine “ahireti” anlatan tarikat üyeleri, paylaştıkları görüntülerde şu ifadelere yer verdi: “Mevlamız dünyaya getirdi bizi, istiyor ki kulluk edelim onlara. Bilmeliyiz ki Kur’an var, sünnet var, o kadar sıkıntı çekilmiş. Her şey hazırlanmış pişirilmiş bize yemesi kaldı sadece.”

Konuyla ilgili BirGün’e önemli açıklamalarda bulunan İlahiyatçı İhsan Eliaçık, söz konusu tarikatın Pakistan kökenli bir cemaat oluşumu olduğunu vurgulayarak şu tespitlerde bulundu: “Şiddet eğilimlerinin olmadığı görülüyor. Ancak günümüzde İslami bir gruba, ‘Şiddet eğilimi yok’ demenin de bir anlamı kalmadı. Şartlar uygun olduğu zaman hepsi IŞİD’e evriliyor. AKP, dini cemaatleri doğal tabanı olarak görüyor ve onları diğer gruplardan farklı bir yere koyuyor. ‘Bunlar bizim çocuklar’ havasında onları koruyup kolluyor. Onlar da bunun avantajlarından olabildiğince yararlanmaya çalışıyor.”

Toplum hayatına müdahalede bulunan bir diğer tarikat da, İsmailağa Cemaatine bağlı olduğu iddia edilen Sıla Vakfı oldu. Birgün’den Aycan Karadağ’a konuşan İzmir Konak’taki Mersinpınar semti sakinleri, bu vakfa bağlı bazı üyelerin sokaklarda silahla gezdiğini ve teftiş yaptığını, herkesin yaşamına karıştığını ve kendilerini dinlemeyenleri tehdit ettiğini ifade etti. Mahallede dükkânı bulunan bir esnaf, malum kişilerin tekellerde içki satışını engellemeye çalıştığını belirtti: “Mahalleli olarak bunları istemiyoruz. Ama burada çok güçlüler. Doğal olarak korkuyoruz.” Geçtiğimiz yıllarda mahallede yaşanan bir çatışmaya da değinen esnaf, 10 tarikat mensubunun ellerindeki keleşleri savurarak ve mahallede “Allahu Ekber” sloganları atarak gezdiğini belirtti. İsmini vermek istemeyen bir yurttaş da, mahallenin IŞİD kampına dönüştüğünü şu sözlerle ifade etti: “Bir arkadaşımız, eve kız arkadaşını getirdi diye ona laf ettiler. Tehdit ettiler ama onlara ne! Her şeye karışıyorlar. Dışarıda oturuyorum, bunlar geliyor, ‘Burada oturamazsın’ diyor. ‘Neden’ diye sorduğumda, ‘Uyuşturucu mu içiyorsun, belli değil’ diyorlar. İçmediğimi söylüyorum bu sefer, ‘Burada milletin eşi, kızı geçiyor. Rahatsız oluyor’ diyorlar. Mahallede oturmak için bile bunlardan izin almamız gerekiyor.”

Geçtiğimiz yıl, radikal İslamcı Sıla Vakfı tarafından bir İmam Hatip lisesinin spor salonunda düzenlenen toplantıda, Atatürk posterinin ve Atatürk’ün sporcularla ilgili sözlerinin üzeri örtülmüştü. Bu çağ dışı tarikatın eylemlerini Meclis gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Sevda E. Kılıç, konuyla ilgili hazırladığı soru önergesini, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sundu.

Türkiye’de aktif olarak faaliyet gösteren 30 tarikat ve bu tarikatlara bağlı 400’e yakın alt kol bulunuyor. Bunlarla organik bağı olan vatandaş sayısının ise 2,6 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Cumhuriyet devriminin en önemli yasalarından biri olan 677 sayılı Kanunla faaliyet göstermesi yasaklanan tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler (artık normal kabul edilen şeriatçı ve kökten dinci oluşumlar) ülkemizin dört bir yanını sarmış durumda. Bunun ne büyük felaketlere yol açtığını yakın zamanda FETÖ vakasında deneyimledik. Ancak konu İslam olduğunda, ne yazık ki Gramsci’nin sözü geçerli: “Tarih öğretir, ama hiç öğrencisi yoktur.”

Anayasanın laiklik ilkesini çiğneyerek seküler hayata müdahale eden Diyanet fetvalarının ve dinci oluşumların hiçbir hukuki denetime tabi olmaması ve AKP iktidarı tarafından açıkça desteklenmesi, bu tür grupların gücünü ve toplumdaki yerini daha da sağlamlaştırıyor. Böylece bir anomali normalleşiyor ve illegal bir durum legal hale geliyor. Ülkemizin kültürel jeopolitiği açısından en önemli sorunlardan biri, gücünü insanların zihinlerine yerleştirilen hayalî bir Tanrı parçacığından alan ve toplumsal hayatı yaşanmaz kılan bu fetva ve tebliğ sarmalıdır.

* Türkiye’de tarikatların Siyasal İslam çatısı altındaki bürokratik örgütlenmesi hakkında ileri okuma yapmak için, gazeteci Murat Ağırel’in “Sarmal” ve gazeteci Barış Pehlivanoğlu ile Barış Terkoğlu’nun “Metastaz” isimli kitapları okunabilir.