MEB’in 2023 Eğitim Vizyonu hedefleri doğrultusunda, pandemi kısıtlamalarının yol açtığı eğitim kaybını telafi etmek, “uzaktan eğitim faaliyetlerinin sona erdiği yaz tatili döneminde çocukların fiziksel, sosyal-duygusal ve akademik gelişimlerini bilimsel, sosyal, kültürel ve sportif eğitim faaliyetleri ile desteklemek” amacıyla yürürlüğe koyduğu “Telafide ben de varım” programının altından Kuran eğitimi çıktı! BirGün gazetesinden Mustafa Bildircin’in yaptığı habere göre söz konusu program, MEB’in resmî yazılarında yer almamasına rağmen birçok okulun programına dahil edildi. İl ve ilçe millî eğitim müdürlüklerine duyurulan faaliyet ve etkinlik listelerinde bulunmamasına karşın, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok kentin okulları, 5-16 Temmuz tarih aralığını Çocuklar İçin Kur’an-ı Kerim Eğitim Kursu olarak belirledi.

MEB’in resmî kayıtlarına girmeyen Kuran derslerini, okul idarecilerinin yetkisi dışındaki inisiyatifi olarak adlandıran ve bu derslerin hukuki olmadığını vurgulayan İstanbul Eğitim Sen’den Özer Tuncer, gerici program hakkında şu yorumu yaptı: “Okul idarecileri bunlara uygun davranmamakta ve kendilerinde bulunmayan bir yetkiyi kullanarak, görevleri, yetki alanlarının dışına çıkmaktadır.”

Hazırlanma biçimine bakılacak olursa, adının “Telafide ben de varım” yerine “Selefilikte ben de varım” olması gereken gerici program hakkında konuşan bir diğer isim de, Ankara Eğitim Sen’den Hüseyin Köklü oldu. Programın pedagojik açıdan uygun olmadığını belirten Köklü şöyle dedi: “Telafi programının amacı öğrencilere dini bilgiler vermek değil onları sosyal, duygusal, fiziksel ve akademik olarak desteklemektir. Bu nedenle de yapılacak tüm faaliyetlerin bu amaca uygun olarak planlanması gerekmektedir. Okul idarecileri açıkça kendilerinde bulunmayan bir yetkiyi kullanmakta, MEB tarafından yayınlanan yazıların ve belirlenen telafi eğitimi uygulama esaslarını aşan bir tutum almaktadır.”

Laik eğitim sistemine yapılan dinci müdahaleler elbette bu örnekle sınırlı değil. Yine Bildircin’in haberine göre, 2016-2017 eğitim/öğretim yılında 17 imam hatip ortaokulunda pilot olarak başlatılan “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” kapsamındaki okul sayısı, 2021 yılı itibarıyla 248’e yükselmiş. Proje kapsamında örgün eğitimine ara vererek hafızlık eğitimi alan öğrenci sayısı ise 3048. Laik eğitim sistemini adeta baştan yaratacak bu “karanlık projenin” yüzü suyu hürmetine, Diyanet personelinin okullara girmesinin de yolu açılmış oldu. Projenin il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri ile il ve ilçe müftülüklerinin iş birlikleri, aslında imam nikâhları çerçevesinde yürütüleceği ifade edilerek, “MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı, mevzuatları çerçevesinde gerekli hallerde birbirlerini kadro ve program desteği verir.” denildi. 

Gittikçe dincileşen MEB ve şürekâsı Diyanet, Schopenhauer’un şu sözünü kendilerine düstur olarak belirlemişe benziyor: “Dinler ateş böceklerine benzer, parlayabilmek için karanlığa ihtiyaç duyarlar. Belli bir cehalet düzeyi bütün dinlerin ön koşuludur ve onların içinde varlıklarını sürdürebilecekleri yegâne unsurdur.” Zira gericiler, laik eğitimi dincileştirerek, kendi parlayabilecekleri bir karanlığı hedefliyor; bu yeşil karanlıkta gerçekleri sorgulamayı unutmuş, kolayca yönlendirilebilen cahil bir kitle yaratmanın peşindeler. Laik eğitimde, din afyonunun dozunu artırıyor olmaları işte bundan. Oysa zaten iyi durumda olmayan eğitim sistemimizde gençlerin ihtiyaç duymadığı tek şey, kendilerini zihnen daha da köreltecek ve karanlığı artıracak bir din eğitimidir. 

Son sınav sonuçları da eğitimde hedeflenen bu gericiliği gözler önüne seriyor. Nitekim iki yıldır yüz yüze eğitim alamayan ve LGS sonuçlarına göre başarı ortalamaları düşmeye devam eden öğrencilerin 2021 LGS matematik testindeki Türkiye ortalaması, 20 soruda ortalama 4 doğru; Fen testinde de ortalama 8 doğru cevap olarak belirlenmiş. Her iki ortalamada da önceki yıllara göre %20’lik bir düşüş görülüyor. Bu ve benzeri sonuçlar, uzaktan eğitimin telafisinin Kuran kursu olamayacağını, gençleri bilimden daha da uzaklaştırmanın fayda getirmeyeceğini ortaya koyuyor. Bir ülkenin geleceğini belirleyen eğitim meselesi, böylesi karanlık bir zihniyete emanet edilemeyecek kadar önemlidir. Dinci gericilik, laiklikle olan savaşına devam ederken toplumdaki her çatlağı hurafelerle doldurmaya çalışıyor; ama herkesin bildiği gibi, öğrencilerin hurafelere değil bilimsel eğitime ihtiyacı var!