Kanada dinci ve asimilasyoncu geçmişiyle yüzleşiyor. Köklerini ırkçı ve istismarcı bir karanlıktan alan bir ateş ağacına benzeyen yanmış kiliseler, “kutsallara” karşı isyanın meyvesini veriyor son günlerde.

21 Haziran 1890’da Roma Katolik Kilisesi tarafından kurulan ve 1978’de kapatılan Kamloops Kızılderili Yatılı Okulunun bahçesinde, kalıntılardan bazıları üç yaşındaki çocuklara ait olduğu tespit edilen 215 çocuğa ait ceset kalıntıları bulunmuştu. 24 Haziran’da yine Kanada’nın Saskatchewan eyaletindeki Marieval Kızılderili Yatılı Kilise Okuluna ait bölgede ortaya çıkarılan ve resmî kayıtlarda olmayan mezarlarda da 751 çocuğa ait ceset kalıntıları tespit edilmişti. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, söz konusu haberleri ve eski yatılı kilise okulları uygulamasını “Kanada tarihinin en karanlık bölümlerinden biri” olarak tanımlamış ve “Bunlar yerli halkların karşılaştığı adaletsizliğin utanç verici bir hatırlatıcısıdır.” ifadesini kullanmıştı.

Dinci vahşetin izlerinin gün yüzüne çıkmasından ve Kanada’nın British Columbia eyaletinde Kamloops Yatılı Kilise Okuluna 200 kilometre uzaklıktaki iki ayrı tarihî kilisenin kundaklanarak yakılmasından sonra, geçtiğimiz günlerde de Yukarı Similkameen Kızılderili Grubu topraklarındaki Saint Ann Kilisesi ve Aşağı Similkameen Kızılderili Birliği topraklarındaki Chopaka Kilisesi ateşe verildi. Polisin yaptığı incelemelerde yangınların kimin tarafından ve neden çıkarıldığı tespit edilemedi. Fakat söz konusu yangınların, zorla Hristiyanlaştırılmış ve asimile edilmiş bine yakın çocuğa ait ceset kalıntılarının kilise topraklarında bulunmasından ve bu kalıntıların halkta öfke patlamasına neden olmasından sonra çıkması dikkat çekiciydi. Şüpheli yangınlara ilaveten, toplu mezarları protesto etmek için Winnipeg kentindeki Manitoba Yasama Meclisinde toplanan ve “Her Çocuk Önemlidir” mitingi düzenleyen yüzlerce protestocu, “Bir zamanlar çocuktuk!” sloganları atarak Kraliçe Victoria ve Kraliçe II. Elizabeth’e ait heykelleri yıktı.

İlki 1840 yılında Katolik Kilisesi tarafından kurulan ve sonuncu 1997’de kapatılan toplam 139 yatılı kilise okulu, aktif olduğu yıllarda 150 binden fazla yerli çocuğun ailelerinden zorla koparılarak “kültürel öjeniye” tabi tutulduğu birer Nazi kampı işlevi gördü. Beyaz topluluklara entegre edilmek için ailelerinden gasp edilen çocukların büyük kısmı, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı, açlığa ve soğuğa mahkûm edildi. Hatta çocukların üzerinde tıbbi deneyler yapıldığı tespit edildi.

2008’de dönemin Kanada Başbakanı Stephen Joseph Harper, yatılı kilise okullarında yaşanmış bu tip vahşet eylemlerinden dolayı özür dilemiş, aynı yıl trajedinin tüm detaylarının ortaya çıkarılması için Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurulmuştu. Hayatta olan 6 binden fazla mağduru dinleyen söz konusu komisyon, 2015 yılında 4 bin sayfalık bir rapor hazırlamış ve yaşananları “kültürel soykırım” olarak tanımlamıştı. Ayrıca komisyon, kilise okullarında ölen çocuk sayısının 5995 olduğunu açıklamıştı.

Öte yandan geçtiğimiz günlerde açıklama yapan, topraklarında çocuk mezarlarının bulunduğu iki okul da dahil olmak üzere 48 okul işleten Mary Immaculate Katolik Misyoner Oblates isimli kuruluş, Kızılderili soykırımına ilişkin ellerindeki tüm belgeleri yayınlayacağını duyurdu. Geçtiğimiz hafta çıkan yangınlara inanmadıklarını ve öfkelendiklerini belirten Aşağı Similkameen Kızılderili Konseyi ise şu açıklamayı yaptı: Bu olaylar, kilisede kaybolan köklerini arayanlar için derinden hissedilecek. Bu durum, yaşadığımız nesiller arası travmanın bir belirtisidir.”

Söz konusu örnekte de görüleceği üzere, Haçlı Seferlerinin, mezhep savaşlarının, engizisyon mahkemelerinin, Afrika ve Amerika yerlilerine uygulanan “kültürel soykırımın” varisi olan Hristiyanlık özelinde din, öyle bir akıl tutulmasıdır ki, insanlara madden ve manen yaşattığı karanlığın yansımaları yüzlerce yıl sonrasına ulaşmaktadır. Dine dayalı akıl tutulmasının karanlığını dağıtan bu kilise yangınlarını görmek, ne üzücüdür ki akla Buenaventura Durruti’nin şu sözünü getiriyor: “Işığıyla aydınlatan tek kilise, alevler içinde yanan kilisedir.”