Kadınlar İslamiyet’in köle kıyafetlerinden kurtuluyor! Dünya, radikal İslam’ın insanları ayrıştıran ideolojisi ve sosyal hayatı yaşanmaz hale getiren kurallarıyla mücadele etmeye devam ediyor. Ülkeler bir yandan Hobbes’un “Tanrının krallığı şiddet yoluyla kurulur” sözünün İslam dinindeki tezahürü olan radikal dinci dernek ve camileri hukukî denetime alıyor, bir yandan da Müslüman kadınlar için adeta bir köle kıyafeti olan peçe ve burka gibi dinî giysileri yasaklamaya çalışıyor. Söz konusu yasaklar sayesinde, bu kıyafetleri giyerek halkın içine sızan ve terör saldırısı gerçekleştiren radikal İslamcılar artık ifşa olacak, böylece hem halkın güvenliği sağlanacak hem de kadınlar özgürlüğüne kavuşacak. 

İslam’ın dayatmaları, kimileri tarafından “özgürlük” olarak değerlendiriliyor olabilir. Oysa peçe ve burka, kadınların özgür tercihleriyle giydikleri kıyafetler değildir; aksine birer baskı aracıdır. Nitekim Bakara suresi 228. ayette “…erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.” ve Nisa suresi 34. ayette “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır.” diyerek erkekleri kadınlardan üstün gören İslamiyet, bu ataerkil anlayışıyla kadınların özgürlüğüne vurulmuş bir prangadır. Kadınların “zayıf ve korunmaya muhtaç” oldukları iddiasını beraberinde getirir. Onları tümüyle erojen bir varlığa indirger ve savunmasız bırakır. Kadın, indirgendiği rolden ötürü, vücudunu örterek kendisini korumak durumunda kalır. Bu muhafazakâr bakış açısı, erkekleri de “fıtrat gereği” saldırgan, salt cinsellik için yaşayan bir pozisyona itmiştir. Böylece cinsiyet rolleri arasındaki uçurum daha da açılmış, kadınların metalaşması bir ön kabul olarak dinde yerini almıştır.

Fransa’da yaşanan İslamcı terör saldırılarının ardından, başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesi İslamcılıkla mücadele planlarını gündeme aldı. Bu ahlakî ve vicdanî seferberliğe en son Almanya da dahil oldu. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisiyle Hristiyan Sosyal Birlik’in hazırladığı ve İslamcılıkla daha sert bir şekilde mücadele edilmesini öngören belgede, camilerin kayıt altına alınması, camilere bağlı cemaatlerin yurt dışından elde ettiği malî yardımların denetlenmesi, siyasal İslam’ın gençleri ne ölçüde etki altına aldığının araştırılması ve tüm bunlar için istihbarat faaliyetlerinin geliştirilmesi istendi.

İslamcılıkla mücadele seferberliğine katılan İsviçre’de ise, yapılan referandum sonucunda halkın %52’si yüzü tamamen örten peçe ve burka yasağına “Evet” dedi. Bu halk oylaması sonrasında kadınlar, sağlık sorunu gibi istisnalar haricinde ve ibadethaneler dışında vücudu tamamen örten burka ve peçe giyemeyecek. Oylama öncesinde sağ muhafazakâr isimlerden W. Wobmann, “Amaçlarının kadının baskı altına alınmasını engellemek” olduğunu ifade etmiş ve “Kadının kişiliğinin yok sayılmasının bizde yeri yoktur.” demişti. 

İsviçre’den sonra Sri Lanka da güvenlik endişesiyle peçe ve burkayı yasakladı ve İslami eğitim veren binden fazla medresenin kapısına kilit vurma kararı aldı. Konuyla ilgili açıklama yapan Sri Lanka Kamu Güvenliği Bakanı S. Weerasekera, “Geçmişte Müslüman kadınlar ve kızlar hiç burka giymezlerdi. Son zamanlarda ortaya çıkan bu durum, dinî aşırılığın bir işaretidir. Kesinlikle yasaklayacağız.” ifadelerini kullandı. Nüfusun büyük çoğunluğunu Budistlerin oluşturduğu Sri Lanka’da, 2019 yılında radikal İslamcılar tarafından üç kiliseye ve üç otele yönelik bombalı ve silahlı saldırılar düzenlenmiş; bu dinci terör eylemlerinde 250’den fazla insan hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine geçici olarak yürürlüğe konulan “kamusal alanda burka giyme yasağı” geçtiğimiz hafta kalıcı hale getirildi. Ayrıca Sri Lanka, İslamî eğitim veren binden fazla medresenin kapısına da kilit vuruyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Weerasekera, “Kimse bir okul açıp çocuklara ne isterse öğretemez.” dedi. Medreseler hususundaki endişeler radikal İslam’ın kaynağı olan Vahhabî mezhebiyle ilişkili; medreselerde verilen eğitimin içe dönük ve ezberci bir yapıya dönüşmesine bağlı olarak modernizasyon çabalarının sonuca ulaşmamış olması, medreselerin kapatılmasını gerekli kılmış gibi görünüyor.

Din, tıpkı hikayedeki Musa’nın asası gibi, günümüzde toplumları ikiye bölüp ayrıştırıyor. İslam dini özelinde bu örnekleri sadece Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde değil Batı ülkelerinde de gözlemliyoruz. Kutuplaşmadan beslenen ve tarafları kışkırtıp kendisi gibi düşünmeyenleri ortadan kaldırmayı amaçlayan bu tip fanatik ideolojilerle mücadele etmek, her şeyden önce ahlakî bir görevdir.

Sınırsız özgürlük bir ülkenin güvenliğini tehdit edecek noktaya geldiğinde birtakım sınırlandırmalar zorunlu hale gelir. Suçluların teşhis ve tespit edilmesini neredeyse imkânsız kılan peçe ve burka gibi giysilerin kamusal alanda yasaklanması, bu bağlamda elzem hale gelmiştir. Aydınlık yarınlar ve çağdaş nesiller için, yakın gelecekte bu tür kararların başta ülkemiz olmak üzere dünyanın her yerinde alınmasını temenni ediyoruz.