24 Şubat 2021’de PLOS ONE‘da yayımlanan güncel bir çalışma, ateistlerin ve Tanrı’nın varlığına inananların ahlak anlayışlarında farklılıktan çok benzerlik olduğuna işaret ediyor. Ateistlerin ve dindar insanların ahlak konusundaki görüşlerini anlamak için soru-cevap şeklinde yürütülen bu çalışmanın sunduğu verilere göre, ahlaki olarak doğruyu yanlıştan ayırmanın Tanrı inancıyla ilgisi bulunmuyor. Ateistler olarak zaten bildiğimiz bir gerçeğe işaret eden bu güncel çalışmanın bulguları, birçok insanın inanca ilişkin inancını değiştirecek nitelikte.

Makalenin giriş bölümünde belirtildiği gibi, son 40 yılda ABD’de etnik ve dinî azınlıklara yönelik davranışlarda belirgin bir iyileşme söz konusu. Buna karşın 2019 yılında yapılan bir anket çalışmasına göre, toplumun ateistlere (ve Müslümanlara) bakış açısında olumlu bir değişim olmadığı gözlemlenmiş. Amerikalıların %93-96’sı siyahi, Katolik veya Yahudi bir adaya oy verebileceğini söylerken, yalnızca %60’ı bir ateiste oy vereceğini belirtmiş. 2020 yılında Pew Research’ün 34 ülkede yaptığı anket çalışması ise 38.426 kişiden %45’inin, “ahlaklı ve iyi değerlere sahip olmanın temelinde Tanrı inancı olduğunu” düşündüğünü ortaya koymuş.

Yeni yayımlanan çalışmanın baş yazarı ve Illinois Üniversitesi Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Tomas Ståhl şöyle diyor: “Birçok insan, ateistlerin her şeyi kontrol eden bir Tanrıya inanmadıkları için gerçekçi bir doğru-yanlış anlayışına sahip olmadıklarından veya işledikleri suçun cezasını çekmeyeceklerine inandıkları zaman ahlaksızca davranacaklarından endişe duyuyor…Bu durumda, ‘böyle endişeler gerçekçi mi?’ sorusu akla geliyor. Ateistler ahlakı daha mı az önemsiyor veya en azından ahlak hakkında dindarlardan farklı mı düşünüyor?” 

Ståhl, bu soruyu yanıtlamak üzere, dindar nüfusun yoğun olduğu ABD’de ve ateist nüfusun yoğun olduğu İsveç’te 4 anket çalışması yürüttü. 4.000’den fazla inançlı ve inançsız bireyin katıldığı araştırmanın en önemli sonucu, ateistlerin ahlaki bir pusulaya sahip olduğu, ama bunun dindar insanların pusulasından farklı bir şekilde kalibre edildiği. Katılımcılar, “Başarılı olmamı sağlayacaksa etik olmayan davranışlarda bulunmaya razıyım” gibi cümleleri 1-5 ölçeği üzerinden değerlendirdi. 

Bulgular, inançlı ve inançsız bireyler arasındaki ahlaki değer farklılıklarının, onların inanç(sızlık) konusundaki kültürel, güdüsel ve bilişsel geçmişlerine dayandırılabileceğini gösteriyor. Çalışmaya göre, inançlı ve inançsız bireyler hem ABD’de hem de İsveç’te özgürlük/baskı gibi bireyselliğe ilişkin ahlaki değerlere ve bilişsel akılcılığa eşit düzeyde önem veriyor; dahası Tanrı inancı, bireylerin ahlaki yönelimlerini veya yardıma muhtaç insanlara yardım etme eğilimlerini çok fazla etkilemiyor. Ateistler, grup içi bağlılık ya da otoriteye saygı gibi grup dayanışmasına ilişkin değerlere daha az önem veriyor. Ahlaki Temeller Kuramına* atıfta bulunan makale, grup dayanışmasını gözeten ahlaki değerlerin genellikle dinî topluluklarda desteklendiğini gösteriyor.

Ståhl’ın belirttiğine göre, inançlı ve inançsız bireyler arasında ahlaki değerler bakımından farklılıktan çok benzerlik bulunuyor; her iki grup da savunmasız kimseleri korumak, adil olmak (veya hile yapmamak), özgürlük/baskı ve epistemik akılcılık gibi konularda güçlü ahlaki endişeler duyuyor. 

* Ahlaki Temeller Kuramı, ahlakın beş (ya da altı) farklı sezgisel temel üzerinden meydana geldiğini ve bu sezgisel temellerin birbirinden çeşitli özelliklerle ayrılan evrimsel bir arka planı olduğunu ileri sürmektedir (Graham, Haidt ve Nosek, 2009).