Son dönemde açıkça görüldüğü gibi ülkemizin eğitim sisteminde belirgin bir dinselleşme (veya dine dönüş) politikası yürütülüyor. Bunu gerek anaokulunda verilmeye başlanan din derslerinde, gerek ders saati ve sayısı arttırılan seçmeli ve zorunlu din derslerinde, gerek ders saati ve sayısı azaltılırken içerik bakımından bilimsellikten uzaklaştırılan temel bilim derslerinde; kısacası örgün eğitimin hemen her alanında görüyoruz. Bunlar yetmezmiş gibi, akademik kadroların oluşturulmasında da benzer bir politikanın yürütüldüğü söylenebilir. Sosyal bilimler literatüründe Ahlak dinden mi gelir? sorusuna ilişkin sayısız çalışma yapılıyorken, ülkemizde bu sorunun cevabını, bugüne kadar yapılmış hiçbir araştırmayı dikkate almadan rahatça verebileceğine inanan vasıfsız yetkililer bulunuyor. Hatta artık bazı üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümüne akademisyen alımlarında, “İlahiyat alanında çalışma yapmış olma” şartı getiriliyor.

Psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü, ülkemizde özellikle eğitimin bilimsel kalmasında ve gençlerin psikolojik açıdan sağlıklı olmasında önemli bir yer tutuyor. Yurtdışında genellikle yüksek lisans ve doktora seviyesinde olan bu bölüm, ülkemizde lisans düzeyinde de öğrenci kabul ediyor. Eğitim başta olmak üzere toplumsal yapının tüm parametreleri açısından önemli olan bu alandaki bir akademisyenin özel olarak ‘din üzerine çalışmış olması’ ne anlama gelir, nasıl sonuçlar doğurur, amaçlanan nedir? Şimdi bu sorular üzerinden konuyu masaya yatıralım.

Öncelikle din psikolojisi üzerine dünya çapında önemli çalışmaların yürütüldüğünü ve bu konunun ampirik (deneysel) olarak çalışılabilir bir konu olduğunu bilmek gerekiyor. Ancak söz konusu ülke bizimki olduğunda, tümüyle dogmatik inançlara dayanan din olgusu üzerine çalışmış olmayı psikolojik danışmanlık kadrosu için bir ön koşul saymak, akıllarda soru işareti yaratıyor; üstelik psikoloji ve psikolojik danışmanlık gibi bölümlerde yapılan çalışmaların ne kadar bilimsel olduğunun bile tartışılması gerekirken. 
Dünyada Pastoral Psikoloji (İng. pastor: papaz) adıyla bilinen; manevi destek, dini yardım ve rehberlik uygulamaları mevcut. Bu çalışmalar, teolojiyi psikoloji uygulamalarına entegre etmek üzerine inşa edilmiş durumda. Hristiyan inancında papazların uzun zamandır psikolojik desteğe benzer hizmetler (günah çıkarma gibi) veriyor olmasını temel alan Pastoral Psikoloji, bizim toplumumuzda çarpık bir şekilde uygulanmaya çalışılıyor. Ülkemizde uygulamaya konulan Manevi danışmanlık ve rehberlik programı, bu çarpıklığın en belirgin örneği olarak karşımıza çıkıyor. Böyle bir uygulama, doğru yürütülmesi halinde, din konusunda danışmanlık isteyenlere fayda sağlayabilecek standartların geliştirilmesine ön ayak olabilir, hatta ifade özgürlüğüne de katkıda bulunabilir; tabii eğer bahsedilen danışmanlık yalnızca Sünni İslam mezhebini kapsayan bir hizmet değilse. Oysa ülkemizde güdülen dinselleşme politikası nedeniyle durum böyle olmaktan çok uzak. Ayrıca Hristiyan toplumunun çok uzun zamandır uyguladığı bir yöntemin, başka bir dini kültürün hakim olduğu bir toplumda ne kadar uygulanabilir olduğu da tartışılır.

Türkiye’de 20 yıldır kasıtlı olarak yürütülen dindar nesiller yetiştirme projesinin eğitim sistemine adeta dayatılması, laik ve modern bir toplum yaratma gayesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin özüne aykırıdır. Dahası ülkemizdeki İlahiyat eğitiminin tümüyle değilse de büyük ölçüde İslami bir bakış açısıyla veriliyor olması, bu alandan sağlanabilecek avantajı dezavantaja dönüştürecektir. Örneğin Aydın Üniversitesiyle ilgili verilen ilanı ele alalım: Psikolojik danışmanlık ve rehberlikle doğrudan ilgisi bulunan psikoloji, sosyoloji, antropoloji, felsefe, sinirbilim gibi alanlar dururken Profesör kadrosuna neden bir İlahiyatçı getirilmek istenmektedir? Psikolojik danışmanlık ve Psikoloji mezunları bile kendi alanlarında kadro bulmakta zorlanırken neden konuya en uzak sayılabilecek bir alandan atama yapılmaya çalışılmaktadır? Aydın Üniversitesi örneğindekine benzer ilanların açılıyor olması, kişiye özel ilan açmanın artık doğal karşılandığı ülkemizde akla başka soruları da getiriyor. 

Doğrudan insanla iletişim kurması gereken psikolojik destek uzmanları, bireylerin dini inançlarının çeşitlilik gösterdiğini; psikolojik destek talebinde bulunan kişilerin Müslüman olabileceği gibi Musevi, Hristiyan, ateist, deist, agnostik vb de olabileceğini göz önünde bulundurmak zorundadır. Dolayısıyla böyle uzmanları yetiştiren profesörlerin de bu bilinçte olması ve konuya bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşması, tüm alanın sağlıklı bir temel üzerine oturması açısından elzemdir. Bu gerekliliklerin yerine getirilmemesi halinde, söz konusu uzmanların ne kendileri ne de yetiştirecekleri eğitmenler vasıflı ve yetkin olacak; bu da psikolojik destek ihtiyacı duyan bireylerin akıl sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir. Namus kavramı, cinsiyet ayrımcılığı, bastırılmış cinsellik gibi cinsel tabulardan beslenen olguların yaygın olduğu muhafazakâr toplum yapımıza baktığımızda, özellikle genç bireylere yardımcı olacak uzmanların özgür düşünceli ve açık fikirli olması; yaşadığımız modern çağın sosyal devinimlerine en azından aşina olacak kadar çağdaş bir bakış açısına sahip olması büyük önem taşımaktadır. 

Tüm bu bilgilerin ışığında, gelişmiş ülkelerde artık geçerliliğini kaybetmiş olan dincilik, mezhepçilik, inanca dayalı nepotizm ve toplum tasarımı gibi yöntemlerin ülkemizde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında yeni yeni uygulanıyor olması, bilimsel bilgiye dayanan kazanımları görmezden gelen ve alanı ileriye değil geriye taşıyan bir tutumdur. Düşünsel çeşitliliğin ve özgür düşüncenin hüküm sürdüğü bir toplumda psikolojik desteğe ihtiyaç duyan bireylerin sayısında ciddi bir azalma olacağının da altını çizerek, konunun en kısa zamanda ehil ellere teslim edilmesini talep ve temenni ediyoruz.

  • Bu makale Ateizm Derneği Yazı İşleri Komisyonu ve Uzman Psikolog Ü. Y. tarafından yazılmıştır.
  • Ateizm Derneği olarak, inanç ve ifade özgürlüğünün gelişmesi ve her bireyin ayrımcılığa maruz kalmaksızın eşit şekilde nesnel, nitelikli ve bilimsel psikolojik desteğe ulaşmasını önemsiyoruz. Bu amaçla başlattığımız PSİKOLOJİK REHBERLİK PROGRAMI, alanında uzman psikologlar ve psikolojik danışmanlar tarafından gönüllülük esasına dayanarak yürütülmektedir. Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
  • Eğitimin dinselleştirilmesi üzerine Dt. Bahar Kılıç’ın, Eğitim Uzmanı İlker Akçasoy ile yaptığı röportajı izlemek için tıklayınız.