2020 yılının ilk aylarında bütün ülkeler COVID-19’un yayılmasını kontrol altına almak için canla başla çalıştı. Virüs bulaşıcılık konusunda zirveye ulaştığında dünya nüfusunun üçte biri karantina altındaydı. Bu süreçte dünya çapında araba kullanımı %50, uçak kullanımı %75 ve endüstriyel faaliyetler %35 azaldı. Araba ve uçakların kullanılmaması ve fabrikaların kapalı olması nedeniyle karbondioksit (CO2) salınımı 2019’un aynı dönemine kıyasla %17 azaldı. Ama çevreyi kirleten her madde gezegenimizin ısınmasına yol açmaz ve pandemi sürecinde azalan yalnızca CO2 gibi sera gazlarının salınımı değildi: Durdurulan bazı endüstriyel faaliyetler (özellikle çelik ve çimento imalatını da kapsayan ağır sanayi) aerosollerin üretimini de azalttı. Bunlar, atmosferde haftalarca kalarak Güneş’ten gelen ısıyı yansıtan parçacıklardır.

Önceki çalışmalar, birçok endüstriyel faaliyetin aniden durması hâlinde atmosferin, aerosollerin sağladığı yansıtıcı etkiyi kaybedeceğini ve bu durumun kısa vadeli bir ısınmaya yol açacağını gösteriyordu. Oysa karantinada gökyüzü temizlendiği hâlde sıcaklıklar fırlamadı. Yeni bir çalışma, havadaki aerosol partiküllerinin etkisinin altını çizen ve önceki verilerle çelişen bulgulara işaret ediyor. Geçtiğimiz bahar aylarında aerosol salınımının azalması sonucunda gezegenimize ulaşan Güneş ısısı, özellikle ABD ve Rusya gibi atmosfere bol miktarda aerosol salınımı yapan sanayileşmiş ülkelerde azaldı. Peki, gerçekten ne oldu?

—İklim ve kimya—

Atmosfere saldığımız farklı gazlar ve aerosoller ya küresel ısınmaya ya da küresel kararmaya katkıda bulunur. Dolayısıyla karantinanın küresel sıcaklıkları nasıl etkilediğini belirlemek için hangi etkinin daha baskın olduğunun belirlenmesi gerekir.

Kükürt dioksit (SO2) gazı, esas olarak kömür yakan endüstriyel işlemlerle üretilir. Atmosferde beyaz sülfat aerosolleri oluşturmak üzere tepkimeye girer. Bu parçacıklar, küresel kararma olarak bilinen süreçte Güneş ışığını uzaya geri yansıtarak CO2 gibi sera gazlarının neden olduğu ısınmanın bir kısmını telafi eder. Aerosoller, bulutları aydınlatma ve Güneşten gelen ısıyı uzaya geri yansıtma eğitimindeyken, CO2 ve diğer sera gazları gezegenin yüzeyinin yakınında ısıyı hapseden ve sıcaklıkları yükselten tam tersi bir etkiye sahiptir. Yani çevreyi kirleten maddeler içinde emisyonu azalan yalnızca SO2 olsaydı, Dünya’nın sıcaklığının artmasını beklerdik.

Siyah karbon olarak da bilinen kurum, kirli yakıtların yakılmasıyla oluşur ve eski arabalar tarafından büyük miktarlarda atmosfere yayılır. Kurum siyah olduğu için Güneş ışığını emer ve atmosferi ısıtır. Ayrıca arabalar ve uçaklar da nitrojen oksit (NOₓ) gazları salar; bunlar, atmosferin alt tabakalarında gezegeni ısıtan bir sera gazı olarak etki gösteren ozonu üretir. Geçtiğimiz yılın Mart ve Nisan aylarına ait uydu görüntüleri, ulusal karantinaların yürürlüğe girdiği tarihten bu yana Avrupa’da NOₓ gazlarının emisyonunda ciddi bir azalma olduğunu ortaya koyuyor.

Bilim insanları, salgın hiç yaşanmamış olsa bizi nelerin bekliyor olacağını mevcut durumla karşılaştırmak amacıyla atmosferik verileri temel alan bilgisayar simülasyonları yaptı. Simülasyon modellerine, Şubat ortasıyla Haziran ortası arasındaki dönemde sanayi, ulaşım ve hava taşıtlarından salınan tahmini SO2, siyah karbon ve NOₓ emisyonu değerlerini girdiler. Simülasyonlar, çevreyi kirleten bu farklı maddelerin emisyonlarında meydana gelen azalmanın, iklim üzerinde yalnızca küçük ve geçici bir etkiye sahip olduğunu gösterdi. Bunun kısmen de olsa bir nedeni, birbirlerine karşıt etki gösteriyor olmaları. Her ne kadar sıkıcı bir sonuç gibi görünse de, bu sonuçtan çıkarılacak önemli dersler var.

Pandemiden en çok hangi sektörlerin etkilendiği önemliydi. En yüksek emisyon düşüşü NOₓ ve siyah karbon emisyonunun özellikle yüksek olduğu ulaşım alanında gerçekleşti. Bu düşüş, ağır sanayideki yavaşlamanın yarattığı SO2 düşüşünden kaynaklanabilecek herhangi bir ısınmayı büyük ölçüde telafi etti.

Ortalama küresel sıcaklıkta çok az değişim görüldü, ama bölgesel farklılıklar vardı. Örneğin Orta Doğu daha soğuktu, çünkü havada daha az kurum bulunması, son derece yansıtıcı olan çöl kumunun uzaya daha fazla Güneş enerjisi yansıtması anlamına geliyordu. Başka bölgeler, örneğin Çin’in doğusu genel anlamda daha fazla ısındı, çünkü endüstriyel SO₂ emisyonlarındaki en büyük düşüşler burada gerçekleşti. Isınma örüntülerindeki bu farklılıklar iklim sistemlerini, örneğin muson döngülerini etkileyebilir. 

Çalışmanın başyazarı Andrew Gettelman şöyle dedi: “Çevreyi en çok kirleten sektörlerden kaynaklanan emisyonlarda büyük bir düşüş oldu ve bunun, sıcaklıklar üzerinde ani ve kısa vadeli etkileri oldu.” Bu çalışmanın sunduğu verilere göre, geçtiğimiz bahar aylarında sıcaklıklar gezegenimizin karasal alanlarının bazı kısımlarında beklenen değerlerden yaklaşık 0.1-0.3°C daha sıcaktı. Etkinin en belirgin olduğu bölgeler, normal şartlarda önemli miktarlarda aerosol emisyonu gerçekleşen yerlerdi. Örneğin ABD ve Rusya’nın çoğu bölgesinde 0.37°C’ye varan bir ısınma meydana geldi.

Gettelman, çalışmanın bilim insanlarının farklı atmosfer koşullarındaki çeşitli aerosol çeşitlerinin etkisini daha iyi anlamasına yardımcı olacağını ve iklim değişikliğini asgari düzeye indirme çabalarına katkıda bulunacağını belirtti. Bu çalışma, aerosollerin sera gazlarının ısıtıcı etkisini nasıl engellediğini gösteriyor olsa da, Gettelman’a göre daha fazla aerosolü alt atmosfere yaymak iklim değişikliğini yavaşlatmak için uygun bir strateji değil. Gettelman, kısa vadeli ısınmanın etkilerine rağmen pandeminin uzun vadede iklim değişikliğini az da olsa yavaşlatabileceğini; atmosferde onlarca yıl kalan ve iklim üzerinde daha kademeli bir etkiye sahip olan CO2 emisyonlarının azaltabileceğini vurguladı. Buna karşılık yeni çalışmanın odak noktası olan aerosoller, birkaç yıl içinde kaybolan daha anlık bir etki gösteriyor.

Salgının iklim üzerindeki uzun vadeli etkileri, CO2 ve metan gibi uzun ömürlü sera gazlarına ne olacağına bağlı. Uzun ömürlü sera gazlarından CO2 yüz yıllarca, metan ise on yıllarca atmosferde kalıyor; oysa NOₓ, SO2 ve kurum için bu süre birkaç gün veya birkaç hafta. Karantina boyunca CO2 emisyonu azaldı; ancak bu azalma, atmosferdeki CO2 artışına engel olmaya yetmedi. Kısacası küresel ısınma, emisyonlar sıfıra inmediği takdirde sona ermeyecek. Küresel sıcaklıkları dengelemenin tek yolu, fosil yakıt kullanımını ciddi anlamda sınırlamaktan geçiyor. Bu nedenle hükümetlerin COVID-19 pandemisinden sonra ekonomiyi canlandırmak için alacağı kararlar son derece önemli. 2008 ekonomik krizinde de benzer bir emisyon düşüşü yaşandı, ancak fosil yakıtlara yoğun bir şekilde yatırım yapan ekonomik kurtarma paketlerinin sonucu olarak emisyonlar kısa sürede yeniden artış gösterdi. Artık aynı hatayı tekrarlama lüksüne sahip değiliz.