* Bu makale, 2000 yılında Londra Arap Kültür Merkezi’nde gerçekleşen bir sempozyumda İranlı ateist yazar ve kadın hakları aktivisti Azam Kamguian tarafından yapılan bir konuşmadan yazıya geçirilmiş ve derneğimizin Yazı İşleri Komisyonu tarafından Türkçeye çevrilmiştir. (KAYNAK)

Eğitimin bütün toplumların temel taşlarından biri olduğu inkâr edilemez. Bir toplumun gelecek nesli yetiştirme biçimi, her şeyden önce eğitim sistemine yansıtılır. 

Burada bir din eğitiminin tamamını anlatmaya çalışacağım. Din eğitiminin okul müfredatı, kız öğrenciler ve onların hakları, kız ve erkek ilişkileri üzerindeki etkilerini tartışacağım. Küçük kızlara ve ergenlere başörtüsü dayatılmasını, cinsiyete dayalı ayrımcılığı, okullarda cinsel konuların ve cinsel eğitimin nasıl ele alındığını inceleyeceğim. Son olarak da sağlıklı çocukların ve gençlerin yetiştirilmesi ve toplumun gelişebilmesi için seküler bir eğitim sisteminin gerekliliğini vurgulayacağım. Bu makale İran’daki İslami eğitim sistemini temel alacak.

Sekülerliğe karşı olan güçlü tepki, siyasal İslam’ın güçlenmesi ve Tanrı’yı yeniden insanların hayatına sokma çabaları yüzünden bu son yirmi yıllık dönem, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere insanların yaşamını etkileyen en karanlık dönemlerden biri oldu. Orta çağ inançları ve gelenekleri, insanları baskılamak için meşru yollar buldu. Kelimeler, İslami hareketlerin ve İslami hükümetlerin baskı ve geri kalmışlığı karşısında adalet olamaz.  İslam, uzun bir zaman boyunca siyasi iktidardan nispeten uzak tutuldu, ancak günümüzde siyasal İslam, İran’ın da dahil olduğu bazı ülkelerde iktidardaki ideoloji olarak yer alıyor. Bu ülkelerdeki toplumlar insan haklarında, özellikle kadın ve çocuk haklarında ciddi sorunlarla boğuşmaktadır. Bu sorunlardan biri de dini (İslami) eğitimdir. Bu eğitim sistemi okul müfredatında, bilimsel gelişmelerde, okul ortamında, kız çocuklarına olan davranışlarda ve kadınlarla ilgili İslami öğretilerde kendisine yer bulmuştur.

Okul Müfredatı

Bazı toplumlar, çocuklara belirli inançlara ve dini değerlere sahip olmaları için telkinlerde bulunuyor. Bu sistemlerde, Tanrı’nın varlığı ya da Hristiyanlığın mutlak doğru olduğu gibi bazı fikirler, sarsılmaz gerçekler olarak öğrencilere aşılanmaya çalışılır. Çeşitli Orta Doğu ülkelerinde de din (İslam), eğitim ve okul sistemi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Bir Ortadoğu ülkesi olarak İran ise bu konuda aşırı bir vakadır. İran’da dinin eğitim üzerindeki etkisi önemsiz olmaktan uzaktır. İran’da eğitim ve okul sisteminin her alanında İslam hüküm sürer. İslam’a inanmak ve İslami değerlere, normlara ve düşüncelere göre yaşamak, hayatta kalmanın ön koşuludur. Kuran’ı öğretmek ve öğrenmek ilkokullarda ilk yıldan itibaren zorunludur. Öğretmenlerin ders vermelerine izin verilmesi için dini bir sınavı geçmeleri gerekir. Bu sınav İslami kurallar, dualar, Kuran ve hadisleri içerir. İslam propagandası sistematik olarak yapılır. Özgür düşünceler yasaktır ve cezalandırılır. Batıl inanç, okul müfredatını etkilemektedir.  Bu, çocuklar için karanlık ve durgun bir sosyal çevre yaratmaktadır. Okullarda çocuklara, kurallara uymadıkları takdirde cehennemde yanacakları öğretilir.      

Bu durum çocukları öğrenmekten ve bilimsel ilerlemeleri deneyimlemekten mahrum bırakmaktadır. Muhammed’in yaşadığı döneme ait 1400 yıl öncesinin karanlık kuralları ve değerleri, çocukların yaratıcılığını, merakını ve öğrenme arzusunu yok etmektedir. Kadınlarla ilgili din öğretimi, İran’daki İslami eğitim sisteminin en yıkıcı yönlerinden biridir. Çocuklara verilen eğitimde, kadının erkeğin yarısına eşit veya erkekten aşağı olduğu, kadınların erkeklere ait olduğu, erkeklerin itaat etmeyen karılarını cezalandırma hakkına sahip oldukları ve kadınların başörtüsü takmamaları halinde toplumda potansiyel yozlaşma kaynağı olacakları gibi bilgiler öğretilmektedir. Peçenin, erkeklerle toplumu koruyan ve kadınların sebep olabileceği ahlaki çöküşü, sosyal tehlikeleri ve yıkımı önleyen bir sınır olduğu anlatılır.

Kadınlar, asıl görevlerinin ev ve çocuklarla ilgilenmek olduğunu öğrenirler. Kadınlara baskı altında olmanın ve erkek egemenliğinin doğal, gerekli ve arzu edilen bir şey olduğunu öğretmek, eğitimde önemli bir yere sahiptir. Kadınlar sadece anne ve ev bakıcısı olarak resmedilir. Okulda çocuklara geleneksel erkek ve kadın cinsiyet rolleri öğretilirken, kadınları erkeklerden izole etmenin (segregasyon) ve cinsiyet ayrımcılığının kadınlar için arzu edilen bir durum olduğu anlatılır.

Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık :

İran’da din eğitiminin bir diğer önemli yönü, cinsiyete dayalı ayrımcılık kuralıdır. İran’da cinsiyete dayalı ayrımcılık işyeri, kütüphaneler, ulaşım, sağlık hizmetleri, eğitim ve okullar dahil olmak üzere yaşamın her alanında hüküm sürer. Kızlar ve erkekler eğitim sürecinin en başında ayrılır. İran’da yasaların temeli olan İslami değerlere göre kadınlar toplumda yozlaşmayı sağlamakta ve erkekleri yoldan çıkarmakla suçlanmaktadır. Bu “suç” için kadınlar çocukluktan öldükleri güne kadar takip edilir ve cezalandırılır.

Kız öğrenciler okulda olduğu kadar toplumda da büyük baskı altındadır. Peçe takmaları zorunludur. Bu, kızların rahat hareket etmelerini ve oyunlara iştirak etmelerini engeller, sosyal aktivitelerden mahrum bırakır. Okul yetkilileri, kız çocuklarını makyaj yapmak, oğlanlar hakkında konuşmak ya da ünlülerin fotoğraflarını taşımak gibi konularda sürekli olarak gözetler. Öğrenciler ise ebeveynlerinin ya da kadın akrabalarının İslami kurallara göre yaşayıp yaşamadıklarına dair casusluk yapmaları konusunda baskıya maruz kalır.  Bu durum, okullarda bir engizisyon sistemi oluşturmuştur. Bütün ortam, çocukların zihinlerine uygulanan baskı ve kontrolden ibarettir.

Kız ve erkek çocuklar arasında arkadaşlık yasaktır; karşı cinsiyetler arasındaki arkadaşlık günah sayılır ve cezalandırılır. Kızlar sıkı gözlem altındadır. Konuşmaları, yürümeleri, gülmeleri, kıyafetleri ve hareketleri kontrol edilir ve dikkatle izlenir. Öğretmenler ve müdürler, oyun oynarken peçelerini düzgün takmayan kız çocuklarını fiziksel ve psikolojik olarak cezalandırır. 

Takleaf ritüeli

İran’da, İslami hükümlere göre kızların yasal evlenme yaşı 9’dur. Olgun bir kadın olarak kabul edildikleri 9. yaş gününü kutlamak yasal bir gerekliliktir. Bu kutlama, okul yetkilileri tarafından yapılan bir törenle gerçekleştirilir. Buna Tekleaf kutlaması denir. Tekleaf kutlamasında kızlar vücutlarını tamamen örten bembeyaz bir başörtüsü takmak zorundadır. Bir din adamı, kızların toplumdaki rolünden bahseder ve onları kötülük, fitne ve Batı kültürü konusunda uyarır ve görevlerinin uygun başörtüsü takarak yozlaşmayı önlemek olduğunu hatırlatır. Bu kutlamadan itibaren, mahrem olan erkek kardeşleri dışındaki erkeklerle oynamaları ve yüksek sesle gülmeleri yasaklanır. Günde beş vakit namaz kılmaları zorunlu hale gelir. Peçeyi düzgün takmazlarsa veya saçları peçeden çıkarsa cehennemde cazalandırılacakları ve başlarında yılanların çıkacağı söylenir. 

Cinsel konular hakkında konuşmak ciddi bir suç sayılır ve cinsel eğitim kabul edilemez bir şeydir. Kız ve erkek çocuklar arasındaki her türlü ilişki yasaklanmıştır.  Böyle bir ortamda vücut organları ve cinsel eğitim hakkında konuşmak büyük günahtır. Erkek ve kadın ilişkileriyle ilgili her şey gizli, günah ve aşağılayıcı kabul edilir. 

Çocuklar normalde öğrenmeye, deneyimlemeye, dünyayı tanımaya, bedenlerini ve bedensel işlevlerini öğrenmeye isteklidir. Bebeklerin nereden geldiğini bilmek ve karşı cinsi tanımak isterler. Tüm bu doğal ve gerekli sorular, kötülük ve cehennem hakkındaki korkutucu hikayelerle cevaplanır. Bu sistem, geri kalmışlık ve ikiyüzlülükten başka bir şey getirmez. 

Peçe ve 16 yaş altındaki kızların hakları 

Küçük kızların ve ergenlerin kafalarına ve bedenlerine peçe takmak, onların zihinleri ve yaşamları üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Reşit olmayan çocukların ve ergenlerin örtünmesi için uygulanan baskılar, çocuk haklarının bir gereği olarak kanunen yasaklanmalıdır. Çocuklara bu giysilerin giydirilmesi bazı mezhep mensuplarının haksız bir talebidir. Çocukların medeni haklarını savunmak için, bu dayatmanın kanun yoluyla yasaklanması şarttır. Bir çocuğun dini, gelenekleri ve önyargıları yoktur. Herhangi bir mezhebe ait değillerdir. O yalnızca din, gelenek ve önyargılara sahip bir ailede kazara ve istemeden doğan yeni bir insandır. Bu kör talihin olumsuz etkilerini etkisiz hale getirmek aslında toplumun görevidir. Çocuklara adil ve eşit yaşam koşulları sağlamak, büyümelerinin, gelişmelerinin ve sosyal hayata katılımlarının önünü açmak toplumun görevidir. Kim bir çocuğun normal bir sosyal hayat yaşamasını engelliyorsa, o çocuğu kültürü, dini, toplumsal rolü ya da toplum baskısından dolayı fiziksel olarak istismar ediyorsa, yasaların katı engelleriyle ve toplumun sert tepkisiyle karşı karşıya kalmalıdır.  Dokuz yaşındaki hiçbir kız çocuğu evlenmeyi, sakat bırakılmayı, ailenin erkek üyelerine hizmet etmeyi ve onlar için yemek yapmayı, egzersiz, eğitim ve oyundan mahrum kalmayı kendi isteğiyle seçmez. Çocuklar, aile ve toplumun yerleşik geleneklerine, örflerine ve kurallarına göre büyür ve otomatik olarak bu fikirleri ve gelenekleri yaşamın normları olarak kabul etmeyi öğrenir. Bu, onların seçimi değildir; bir çocuğun İslami peçeyi kendi isteğiyle taktığını söylemek, saçmalığın daniskasıdır.

Seküler Eğitim  

Çocuklar, din ve mezheplerin hak ihlallerine karşı korunmalıdır. Çocukların seküler eğitim, eğlence, sosyal faaliyetlere katılım gibi medeni haklardan yararlanmalarını engellemek suçtur. İran’da ve İslami yönetim altındaki diğer ülkelerde sürdürülen İslami eğitim, sistematik bir çocuk istismarıdır. 

Toplum, çocukların haklarını savunmakla görevlidir. Batı’da aydınlanma ve sayısız insanın adil mücadeleleri sonucunda normlara dönüşen bu eğitim standartlarının İslami ülkelerde de birer kural ve norm haline getirilmesini talep etmeliyiz. 

Toplum, çocukları ve 16 yaşın altındaki kişileri din ve dini kurumların her türlü maddi ve manevi manipülasyonundan korumakla yükümlüdür.  Çocuklara Yahudilerin, Bahailerin ve diğer dinlere inananların kötü olduğunun ve Müslümanlarla aynı haklardan yararlanmaması gerektiğinin öğretildiği bir yerde, gerek ateistlerin gerek dindarların özgürlüğünün toplum tarafından garanti altına alınması hayati önem taşımaktadır. Kalıcı bir çözüm için dinin devletten tamamen ayrılması gerekmektedir; çocukları dinlerin manipülasyonundan korumak ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Benim görüşüme göre, İslami eğitim sistemindeki çocuk istismarına karşı verilecek bir mücadele, devletin dinle yüzleşmesini ve dinin devletten ayrılmasını zorunlu kılacaktır. Bu, çocukların ihtiyaçlarını ve potansiyellerini karşılayan insancıl bir toplum için ön koşuldur. Bu dini çocuk tacizini ancak güçlü, modern, seküler ve eşitlikçi bir sosyal hareket önleyebilir. İran’daki İslami eğitim sistemi aslında sistematik bir çocuk istismarıdır.

Yazar hakkında:

Azam Kamguian, İranlı bir yazar ve kadın hakları aktivistidir. 1958’de doğdu ve siyasi faaliyetlerine 1976’da bir sosyalist olarak başladı. Azam Kamguian, 1979’dan beri yazmaya devam ediyor. “İslam, Kadınlar, Meydan Okumalar ve Perspektifler”, “Feminizm, Sosyalizm ve İnsan Doğası” gibi birçok kitap yazmıştır. Azam’ın kadın, din ve sosyal konularla ilgili çok sayıda makale ve röportajı çeşitli gazete ve dergilerde Farsça ve İngilizce, İsveççe, Fince, Danca, Fransızca, Türkçe ve Arapça dillerinde yayınlandı. Azam Kamguian, Ortadoğu’da Kadın Haklarını Savunma Komitesi’nin başkanı ve sözcüsü ve aynı zamanda Orta Doğu Kadın Çalışmaları Merkezi’nin yönetim kurulu üyesidir. Kendisi halen Londra’da yaşamakta ve çalışmaktadır.