Coronavirüs salgını nedeniyle binlerce insanın hayatını kaybettiği ve on binlercesinin de yaşam mücadelesi verdiği, kapalı olan iş yerleri nedeniyle ekonomik durgunluğun yaşandığı, işsizliğin ve yoksulluğun daha da arttığı, dolayısıyla insanların madden ve manen kendilerini tedirgin hissettikleri bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte Diyanet’in Ramazan ayındaki sahur ve iftar programları için 500 bin TL, programların yapılacağı Ankara Ahmet Akseki Camii’nin bakımı için 203 bin TL harcadığı, programın ihalesine katılan “tek” şirketle de 493 bin liralık sözleşme imzaladığı ortaya çıktı. (Haber kaynağı)

Diyanet’in salgını bahane ederek din kisvesi altında “ivedi ihaleler” düzenlemesi ve 10,5 milyar liralık bütçesiyle Bakanlık Bütçeleri sıralamasının 8. sırasına yükselmiş olması, ahlakın dinden ibaret uhrevi bir mesele değil, tam tersine dünyevi ve seküler bir kavram olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Kendi inançlarını benimsemeyen herkesi “dünya nimetlerine batmış, dini imanı para olan ahlaksız kafirler” olarak gören bir zihniyetin, kar amacı güden ve ülkemizin sağlığa ve ekonomiye ayırması gereken değerli bütçesini lüzumsuz harcamalara ayıran bir organizasyon haline gelmesi hangi etik kuralla açıklanabilir?

Ahlaklı davranış, insanları kandırarak muktedir olmak ve öteki dünyadan bahsederek bu dünyayı sömürmek midir? Yaşadığımız akıl çağında ahlakın temeli din değil, akıl ve vicdan olmalıdır. Bunlara sahip olanın da zaten dine ihtiyacı yoktur.