Cem Vakfı Gençlik Kolu Başkanı Cemal Aşkın Topal, Sivas Katliamını anmak için sosyal medya hesabından paylaştığı açıklamada, “Aziz Nesin olayların öncesinde ve akabinde yapmış olduğu tahrik edici açıklamalarla doğrudan hedef haline gelmiş veya getirilmiştir. Ve buradaki insanların da kendisiyle birlikte hedef haline gelmesine sebebiyet vermiştir. Olayı yapanları hiçbir şekilde savunmuyorum ve aksine lanetliyorum ancak birinci hedefleri Aziz Nesin iken 33 canımızın şehit olmasına sebebiyet verildi.” ifadelerini kullandı. Açıklamanın devamında ise “Sebebiyet veren Ateist kişilerin suçu her neyse bir ibadethaneden çıkıp provokasyona gelerek insan yakanların suçu da aynıdır.” diyerek, ateistleri katliamın günah keçisi ilan etti. 

Biz aslında bu hikayeyi biliyoruz. Bu sözler, tarihten ders almamakta direnerek toplumu bir kez daha inanç ve düşünce farklılıkları üzerinden ayrıştırmak isteyenlerin alışıldık taktiklerine bir örnek. Bilindiği gibi insanların düşünceleri yüzünden diri diri yakıldığı, Türkiye tarihine bir kara leke olarak geçen Sivas Katliamı sonrasında, kökten dinci kesim kamuoyunda algı yaratarak Madımak Katliamının suçlularını “kurban” gibi göstermeye çalışmıştı. Bu süre zarfında Sivas Davası 2012 tarihinde zaman aşımına uğratıldı. Bundan çok değil 7 ay önce Ocak ayında da Erdoğan, Madımak failine “özel af” uygulayarak suçluyu affetmiş; bunun üzerine karara tepki gösteren Av. Sarıhan, “İnsanlığa karşı suç işlemiş kişilerin affedilmemesi gerekir” ifadesinde bulunmuştu. Katliamda babası Metin Altıoku’u kaybeden Zeynep Altıok Akatlı ise, özel olarak korunan mahkûmlardan birinin daha serbest kaldığını belirtmişti. Geçtiğimiz günlerde Cem Vakfının yaptığı açıklama da bu haksız sürecin bir diğer parçası. Dolayısıyla Cem Vakfından gelen açıklama kimseyi şaşırtmamalıdır.

Açıklamada geçen “Sebebiyet veren ateist kişiler” ifadesi, en basit tabirle kurbanı suçlu ilan etmektir. 35 kişinin yanarak veya boğularak can vermesine sebep olan canileri, “katliamın asıl müsebbibi onlardır” diyerek iftira attıkları ateistlerle yer değiştirme çabası da tek kelimeyle mide bulandırıcıdır. 

Kendi dogmalarına inanmayan insanların sadece yaşam tarzına değil canına da kastetme hakkını kendisinde görenler, sıra o biricik dogmalarına gelince en ufak bir eleştiriyi bile “kafirlere” karşı bir savaş sebebi olarak görebiliyor; bu “kutsal” savaşta da, iftira ve algı yönetimi taktikleri dahil her türlü adaletsizliği mübah sayabiliyor. Mutlak iyiliği temsil eden “ilahi” bir ahlak anlayışı, böyle müritlere yol açmıyor olmalıydı. 

Aydınları yakarak söndüremezsiniz. Unutmayın ki alevlere akıttığınız bu “cehennemin” suyu, aydınların kanı değil seküler aydınlanmanın ateşidir.